OFF! YAZA DAHA ÇOK VAR.

Öyle mi? Siz yaza daha çok var diye mi düşünüyorsunuz? Doğru. Aralık ayı ortalarındayız henüz. Kışı yarıladığımız bile söylenemez değil mi? Belki de güneşli günlere henüz veda etmişizdir.

            “Eyvaaaahhh!” diye hayıflanıyorsunuz belki de. Daha yağmurlu ve soğuk günlerde, atkılara sarınıp; kabanların, mantoların, çizmelerin ağırlığı ile sabahın soğuk ve renksiz ortamında işe ya da okula yol almak var. Çekilir mi? Oysa yaz ne kadar canlı, ne kadar neşeli geliyor insana. Güneş keyif veriyor. Terlesek bile üzerimizdekilerin hafifliği yüzünden yorulmuyoruz. Bir bardak su ile ferahlamanın güzelliğini anlayarak, serin bir köşede dinlenmek dururken, daha kaç ay kışım hamallığını yaşayacağız, diye düşünüyor musunuz? Islak şemsiyelerle, çamurlanmış çizme, bot ve pantolon paçaları, üzerimize giyilen kat kat giysilerin ağırlığı ile sokaklarda dolaşmak, işe gitmek, alış veriş yapmak, okula gidiyor olmak zor mu geliyor yoksa? Bütün bunları yapmak yerine, güneşli bir günde, elinizde bir şişe su ile tiril tiril yürümeyi mi özlüyorsunuz?

            Ağaçlar yapraksız. Yeşil renk azalmış, rengarenk çiçekler yerlerini birkaç çeşit kış çiçeğine bırakmış, banklar yağmurdan ıslak, yerler yaprak-toprak vs. karışımı çamur içinde. Hava bile grimsi. Güneşin canlı ışıkları yok. Bulutların arasından, ısıtmayan güneşin yüzüne hasret geçen günlerden sonra; kuru, ılık ve açık bir hava görür görmez, mevsime aldırmadan kendinizi dışarılara atmak geliyor içinizden değil mi?

            Daha yaza da çok var. Yazın oyunlar oynadığımız ve gitmek için tatili zor beklediğimiz deniz, bu mevsimde sadece ürpertici bir soğuklukta görünüyor gözümüze. İnsanın elini bile suya sokacağı gelmiyor.

            Gardıroplara kalın giysileri sığdırmak, renkli ve çok çeşitli yazlıkları doldurmak kadar kolay olmadığı gibi, renkleri ve biçimleri ile de pek fazla çeşitli gelmediği için sıkılıyorsunuz belki de.

            Yiyecekler bile yazın olduğu gibi hafif değil. Yaz aylarında meyve, sebze, salata ile rahatlıkla bir öğün geçiştirilebilirken, kışın daha ağır, etli, zeytinyağlı ev yemekleri yemeğe tabi olmak zor geliyor olabilir.

            Doğru. Bence de bunlar hiç sevimli değil. Kışın o kadar çok zorluğu var ki; insanı girdiği delikten (işyeri, ev, okul vs.) çıkarıp, bir diğerine götürmek zor olur bu mevsimde. Olabildiğince az hareket eder, olabildiğince asosyal bir yaşam sürdürmeye başlarız. Belki ev ziyaretleri kış aylarında daha çok oluyordur ama o zaman da hava erken kararıyor olduğundan, yazın aydınlık günleri kadar coşkulu gelmeyebilir.

            Olsun. Bundan da zevk almayı bilenler var. Bence kışın da günahını almayın. Onu da severek, birlikte güzel günler yaşayabilirsiniz. Hem siz onu severseniz, güzel günleri beklemek de zor gelmez.

            Mesela kalın giyinmeyi sevmeyi deneyin. “Ohh Ne güzel. Sıcacık. Soğuğu hissetmiyorum ki. Aracın içinde de ısınıyorum işte. Otobüs, servis, araba… Fark etmez. Ayaklarım yerden kesildiğinde, sıcak bir ortamda yolculuk etmek de çok fena sayılmaz diyebilirsiniz.” mesela.

            Ya da yağmurda yürümenin romantizmini düşünün ama ıslanıp, romatizma yada hasta olacağınızı aklınızdan çıkarmayın. İyi giyinmişseniz, tedbirinizi almışsanız, yağmurlu havada yürümek de iyi olabilir. Bir de elleriniz çanta ve torbalarla dolu değilse ve bir yerlere yetişme telaşınız da yoksa o zaman daha zevkli gelebilir.

            Kışın da kayak yapabilirsiniz mesela. Gerçi büyük şehirlere ve işlek yolların olduğu yerlere kar yağdığında bu sahnenin keyif ve eğlenceden ziyade (Nasılsa arabaların üzeri kar tutamadan, çocuklar hemen biriken karı yok edebiliyor, yollar arabalar yüzünden kar tutamıyor.) çamurlu ve kaygan yollarda yürümenin sıkıntısı yaşanabiliyor.

Kış aylarında yalnız olmayanlara özenilir. Sıcak bir çorbanın dumanını keyifle burunlarınızda hissettiğiniz biri varsa yanınızda, o çorba daha da lezzetlidir bence. Ya da üşüyen parmaklarınızı, ısıtacak sıcak bir avuçta sevgiyle, sıcaklığı bir arada hissedebilmek güzeldir. Koluna girebileceğiniz ve sizin kayıp, düşmenize engel olurken aynı zamanda elinizi de kolu ve gövdesi arasında ısıtan bir insanın yanında yol almak da güzel bir durum olmalı. Veya soğuk havadan, sıcak bir evin ortamına girerken sizi karşılayan yeni pişmiş bir börek, taze bir çay ya da sıcak bir yemeğin huzur veren kokusu ile eve adım atıp, rahatlama duygusunu yaşamak… Siz mantonuzu çıkarmak ve üzerinizdeki o kalın, ağır yükten kurtulmak için uğraşırken, birinin size yardım ederek, o ağırlığı üzerinden alma nezaketini göstermesi ne kadar hoştur.

            Üşüdüğünüz anda kendinizi kolları arasına atmak isteyeceğiniz bir eşiniz varsa yanınızda, kış da sizin içinizi üşütemez aslında. Ya da okuldan döndüğünüzde sizi kolları arasına alabilecek bir anneniz olması da güzeldir. Üşüyen burnunuzu onun sıcak yanağına dayadığınızda size kızmaz anneler. Hatta sizi ısıtmak için hemen size ilgi gösterir ve ısınmanız için üzerinizi değiştirmenizi sağlar, hırkanızı, kalorifer yanında ısınmış terliğinizi verir. Akşamları üstünüz açılırda üşürsünüz diye sizi kollar, gözetler anneciğiniz.

            Bütün bunlara rağmen, hem yalnız değil, hem de kıştan şikayet edebilen bir insan iseniz, o zaman bir de şöyle düşünün. (Ben öyle yapıyorum.)

            Artık soğuk havaların birkaç ayı geçip gitti bile. En azından sonbahar bitti. Kışa girdik. Birkaç haftası da yaşandı bitti. Daha kötü havalar da gelecek belki ama sonunda yavaş yavaş onları da yaşayıp tüketmeyecek miyiz? Heyyy! Karamsar olmayın. Her geçen gün bahara daha fazla yaklaşıyoruz. Her biten gün bizi kışa değil, güzel günlere götürüyor artık. Bundan sonra soğuk havalara değil, güzel havaların olduğu günlere doğru yol alıyoruz. Eh kış aylarına yeni girdik belki ama… Olsun. Sonbaharı bitirdik işte. Bizi yazdan uzaklaştıran, serin ve yağışlı havalar bitti. Artık her geçen gün, bizi güzel günlere ve ılık havalara yaklaştırıyor.

            O kadar da sıkmayın canınızı. Rahat olun. Boş verin. Her mevsimin kendine has güzelliğini görmeye çalışarak, zamanı doldurun. Sıcak mekan sohbetleri ve kış meyveleri ile günlerinizi tatlandırın. Kafelerde, evlerde iç ısıtan sohbetler paylaşıldığında dışarıdaki soğuk size o kadar da dokunmaz. Güneşi görür görmez kendinizi dışarı atmaya çalışın. İşte bile olsanız, öğle paydosunda dışarı çıkın. Bu sizin enerji dolmanızı sağlar, günlük güneş alma ihtiyacınızı giderir ve bir süre için moralle çalışmanızı sağlar. Yakaladığınız her güzel havayı, her sıcak teklifi değerlendirin.

            Akşam olunca yatağını sizinle birlikte ısıtan bir insan (yada kedisi, köpeği olanlar da olabilir) varsa.. O zaman hadi girin bakalım yorganın altına. Yumulun yatağınızın içine şöyle. Önce güzel bir uyku çekin. Sonrasında başlayacak yeni gün güzel geçecektir. Unutmayın! Yaşadığımız her kış günü.. biten her soğuk gün.. bizi bir adım daha bahara yaklaştırıyor. Yaz geliyor. Öyle düşünün. Artık kış gelmiyor ki.. Kış bitiyor. Önümüzde daha ne kadar kış günü olduğuna bakmayın siz. Sonuçta biten ve tükenen mevsim kış değil mi?

            Eh sevinin o halde. Yaz yaklaşıyor.

Dans Eden Kelimeler
Bale Sanatçısı, eğitmen, yönetmen Kağan Can Odabaşı ile onun eşi Editör, kitap ve gazete köşe yazarı Ayşegül Toker Odabaşı yaşadıklarını, yaşadıklarınızı, yaşadıklarımızı, hepimizi, yaşam denen sahnede karşımıza çıkanları kendi tecrübeleri ile burada sizinle paylaşmak istiyorlar. Bize katılır mısınız?
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Carpe Diem mi?
Sonraki
HİÇ VAKTİM YOK (DEMEYİN)

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.