Uzun boylu adam zaafımda ne kadar yanıldığımın kanıtıydı Erdoğan. 1.68 boyu, Venom montu elinde Bell kaskı ve zeka ateşiyle yanan yeşil bakışlarıyla karşımda duruyordu.İçimden onu ilk kez Korunaklılarda bu haliyle gördüğümü geçirdim. Hafızamın tahribatı ve aylardır yaşadığım stres yüzünden tanıştığımız günleri, Korunaklılardan Uyanış’a gelme fikrinin kimden çıktığını dahi net anımsayamıyordum. Ama işte onunla motosikletlerimizin yanında kısacık bakışınca, hafızamda birkaç an çarpıştı. Ben Erdoğan’a, hatırlayamadığım bir zamanda aşıktım.
Motorunu henüz söndürmemişti, aceleyle inmiş olmalıydı. Ali Amca benim çığlıklarıma müdahale etmeden önce Erdoğan’ı aradıysa iş yerinden ok gibi fırlayarak beni yakalamaya gelmişti. Ona özlemle bakıyordum. Sanki aylardır beni tutsak eden, Rehberle iş birliğimi yapıp algılarımla oynayan, beni ailemden, evimden, babamdan ve arkadaşlarımdan uzak tutan, beni kilere kitleyen bu adam değilmiş gibi; aşık olduğum, onunla birlikte isyan ettiğim, beraber evimden kaçmayı göze aldığım Erdoğanmış gibi bakıyordum ona. Ayaklarımı motorumun iki yanına çıkartmış, parmak uçlarımda dururken ona sarılmakla üzerine sürme isteği arasında gidip geliyordum. Bu kısacık an, Ali Amca ve Uyanış polisinin garajın kapısını sertçe açmasıyla son buldu. Polis, kaskını takarak bana doğru gelmeye başladı. Kaçabilirsem, arkamdan vakit kaybetmemek için hazırlanıyordu.
Artık geri dönemezdim. Artık yakalanamazdım. İçimin karışıklığıyla aşkı ve sadakati düşünecek durumda değildim. Erdoğan’ın yeşil bakışlarına son bir defa daha dokundum ve ayaklarımı yerden çekerek motora gaz verdim. Motosikletler, sahiplerini hisseder ve durumun tansiyonunu ölçebilirler. Kırmızı Hondam bir aslan gibi kükredi. Vitesimi arttırarak kalkış yaptım, motosikletimi Erdoğan ve polise doğru hızla sürdüm.
Garajın kapısından çıkarken aynadan baktığımda, Erdoğan savrulmuş, polisse kendi motosikletine binmeye çabalıyordu. Önümüzdeki dakikalarda, Honda’nın BMW motosikleti geçebilmesini ümit edecektim.