Bazı Anları Hazırlayan Bazı Yerler

Kaynak belirtilmedi

BAZI ANLAR BAZI YERLERE HAZIRLAR

Kimi zaman bir afallama yaşarsınız, akabinde attığınız adımların sizi nereye götürdüğüne odaklanmaz yalnızca yürürsünüz. Belki bir ayakkabıcının önünde bulursunuz kendinizi belki bir spor salonunun paspasına basmak üzereyken. Girmek üzere olduğunuz market sırasına elinizdeki ürünleri ne ara aldınız anlamadan giderken, sahildeki kedileri salam ile beslerken, o an orada oluş sebebinizi unutmaz, geliş sebebinizi anımsamazsınız.

Anlamaz, adımlar ve devam edersiniz.

Bazı anlar insanı bazı yerlere hazırlar.

Bugün o anlardan bahsedeceğim.

KAFEDEKİ ADAMIN DERDİ

Dalgın bir adam, elindeki kahve fincanını dudağına sıfıra beş kala bir vaziyette tutan, gözleri kısık ama bir o kadar derin bakan, yalnızlığın hayata bir resmedilişi olan bu adamın, derdi neydi ki?

Sevdiği kadın mı terk etmişti?

İş mi bulamıyordu?

Nafakasının dün akşam yatırdığı eşini sabah bir başkasıyla mı gördü?

Kızının aldığı evlenme teklifiyle onun ne kadar büyüdüğünü hatırlayıp zamanın geçişine mi kederlendi?

Yoksa artık buraya ait hissetmiyor fakat kahvesinin tadına çok mu alışmıştı?

Ne derdi olursa olsun o adamın yalnızca duruşunun bile çevredeki insanlar tarafından ne denli merak konusu olacağı aşikâr. Oradan geçen 9 insanın en azından 2 tanesi dikkat kesilerek merak edecek ne iş yapıyor veya kiminle ve ne ile ilgili düşünüyor diye.

Kahvenin dumanı dudaklarını pişirmedi mi?  

Neden halen daha yudumunu almadı?

Yanında verilen kurabiyeyi yemek için neyi bekliyor?

Bir an evvel bandırsa güzel olmaz mı?

Bu saatte burada olduğuna göre boş bir adamdır, acaba meşgul olamayacak kadar varlıklı mı?

Hem yanındaki laptop ne?

Yoksa kalbinin kırıklıklarıyla ilgili maziye selam çakan bir roman mı yazmakta?

Sorup soruşturmadığımız sürece bu adamın asıl derdinin aslında ne olduğunu bilemeyeceğiz.

Yalnızca bir acaba olarak kısa süreliğine hafızamızda yer edecek. Sonra epeyce bir süre aklımıza gelmeyecek.

OTOBÜSTEKİ KADIN NEYİ DÜŞÜNÜYOR

Üniversite sınavı için kaydolduğu dershanede yalnız mı kaldı?

2 çocuğunu tek başına mı geçindiriyor neden böyle daldı?

Camdan sızan suyun, saçlarını ıslattığı yetmiyormuş gibi anlına verdiği o rahatsız hissiyattan da mı rahatsız olmuyor neden hala geri çekilmiyor?

Dertleri tasaları neler ki böyle alnına akan su damlasını silemeyecek kadar derinlerden düşünüyor?

Sevgilisi mi terk etti?

O mu terk etti?

Yakın arkadaşı ihanet mi etti?

Ülke ekonomisine mi kederlendi?

Yoksa geçen yıllara ilerleyen yaşına rağmen halen daha bu otobüsle gitmek canını mı sıkıyor?

Kol çantası neden olması gerektiğinden büyük, içinden neler taşıyor?

Elindeki kitap epey bir tanıdık, acaba neden okumuyor?

Uzaktan uzağa çok uzun süre bakılamayacağı ve fazla merakın iyi olmayışından dolayı hiçbir sorunun sorulamayacağını düşünürsek bu kadına da aynı adamda olduğu gibi tamamen kurgusal bir gelecek senaryosu üzerinden gidecek, yine kendi düşüncelerimizle idare edeceğiz.

ÇOCUK SANILDIĞI KADAR MUTLU MU

Rafların arasında koşuştururken her âşık olduğu oyuncakta “Anne bak! Baba bu ne!” diye ailesine hayran hayran çığırırken belki de içten içe sınıfta sırtına fırlatılan silgiyi unutmaktı tek derdi. Beğendiği kıza tek kelime edemeden okuldaki zorbaya kaptıracağı neredeyse kesindi.

En yakın arkadaşı, onu bir futbol takımında stoper olmak için satmamış mıydı?

Hem de onun takımda olmayacağını bilerek.

Bu çocuk buraya bunca şeyin kırgınlığıyla geldi ama şimdi anne ve babasının ilgisizliğini kendi hevesini daha yüksek tonla duyurarak mı bastırmaya çalışmaktaydı?

O oyuncağa gerçekten âşık mıydı?

Yoksa sadece aşk gibi bir duygunun ebeveynlerinde yaratacağı etki ve ilgiyi mi merak ediyordu?

Hem, yan yanayken aile olmayı becerememelerine, telefonlarına bakarken ara sıra gülmelerine bakılırsa bu çocuk ve ailesi, yakın bir zamanda aile olmayı sonsuza dek bırakacaktı.

Çocuğun yarım mutluluğuna yüklediği aşırı anlama bile kayıtsız kalan bu ebeveynler ne zaman bir şeyler yapacaktı?

Kim bilir?

Belki sadece o çocuk o oyuncağı beğendiği için öyleydi, ailesi ise yalnızca iş ve arkadaşlık görüşmeleri saatinin aile saadeti saatiyle kesişmesi yüzünden çocukları ilgisiz kalıverdi. Çoğu zaman olduğu gibi.

SEVGİLİSİYLE OLAN BU BULUŞMASI ASLINDA SONDU

O genç adam o yolları giderken bilmiyor muydu biteceğini?

O bankta saatler ardı ardına geçerken hissedilmiyor muydu yapmacıklık?

Gözlerinin içine gülüp kemikleri kırılırcasına sarılmasına karşın bugünün aslında son olduğunu, sabah uyandığında hissetmemiş miydi, o üzmemiş miydi onu? O yüzden dertlenmemiş miydi?

Bitmeden bitmemiş miydi ilişkisi?

Dışarıdan baktığınızda iki tatlı gencin bir köşede oturarak sırnaştığı, oğlanın yakınlaşmak için her yola başvurduğu, kızın ise mesafesinin ardı arkasının kesilmemesi ve aklının asla oğlanda olmayışı, oğlana getiremeyişi, ikisinin aklına da bunun son olacağı hissiyatını düşürmemiş miydi?

Kazanılmadan kaybedilmişti bu ilişki. Akılda kalan geçmişten bir isim “yanlış zamanda” gelen doğru insan mı acaba yanılgısı, terk edemeyiş, aşırı tepkiler, sessizlikler, göz ardılar.

Ama bakın, oğlan hala gülmeye yelteniyor, son konuşmada bile gözlerinin içi gülerken kalbinin içinden sel olup tüm vücuduna bulaşan gözyaşlarını kim fark etti?

Güçlüydü dimi nasılsa? Hallederdi.

Halledildi. Halledildi ama geçmiş düşünüldüğünde kalbindeki sızı ve içindeki sinir bir türlü dinmedi.

Peki ya kıza ne demeli? İlk defa böyle bir şeyin üstesinden gelecekti, korkup kaçması an meselesiydi ve her geçen saatle kararan havanın akabinde kendini biraz daha savunmasız hissetti, peki o uykuya dalışı, o da mı bir yalandan ibaretti?

İnsan güvende hissetmediği bir yerde uyuyamazdı ki.

Görünüşe bakılırsa iki tarafın sevme ve sevilme şekilleri çok tersti ve bu ilişki her an bitebilirdi. O gün bitti, çok sonra sona erdi.

O vedanın oğlan ve kızın üzerinde yarattığı etkiler ise öyle kolay kolay geçmeyecekti ama iki tarafta birbirinin zıttı hareketler ile arayı iyice soğutmayı seçecekti.

Bu gençleri gelecekte neler bekleyecekti?

DÖNÜŞÜMLER

Belki bakarsın bu genç bir gün o kafedeki adam olur, o kız o otobüsteyken yağmur damlaları içeri buyurur.

Ne diyelim, yol yakın kalp tam olarak soğumamışken bitirilmesi ve tek sarılma ile kurban edilmesi, yanlış bir evlilik sonucu doğan o güzel kalpli şeker çocuğu ihmal etmelerinden daha kârlı bir anlaşma.

En azından ilişki bittikten sonra tarafların birbirinden soğuyacakları ottan sebepler, alakasız ilgi misafirlikleri ve yaşayacakları kaliteli yalnızlık, bir çocuğun üzüntüsünün vebalini taşımalarından daha adil olacaktır.

EN YAKIN ARKADAŞINI BİR DAHA GÖRMEDİ

Bir gün son kez bilgisayar başında toplanan ikili bir daha birbirlerini görmedi.

Üç kişi başlayan kahvaltı birkaç saat içinde 2’ye yıllar sonra ise teke indirgendi.

Kalabalık bir fotoğraf grubunu kısa bir hasbihalle anacak kadar bile dost kalmadı yanımızda.

Kimisi mezarda, kimisi farklı dünyalarda, bazısı aynı yerinde bazısıysa olması gerektiği şekilde.

Bugün birçok insan en yakın arkadaşlarını son kez gördüklerinin farkında değiller.

Bir sonraki kafede onlarla aralarındaki diyaloğun nasıl sona erdiğini yâd edecekler, habersizler.

Bir zaman bir arkadaşlarıyla geçmişteki dostlarına nasıl geri dönüş yapacaklarının selektörünü yakacaklar, başka bir zaman o insanı nefretle anacaklar. Gelişigüzel gelgitler.

Tek bilinen şey onlar da artık dönüşecekler ve o kafeyle o otobüste bir gün kendileri de olabilirler.

BİTMİŞ İLİŞKİNİN & ARKADAŞLIĞIN & AİLENİN GELECEK SİLÜETLERİ

İki sevgili, dönüşecekleri yalnız adam ve kadınları aslında aylar evvelinden bir bankta, bir ağaç altında, bir otobüs koltuğunda otururken gördüklerinden habersizdiler, tıpkı yakın arkadaşlarının son mesajlarını anlamadıkları gibi birbirlerinin neye dönüşeceklerini de fark edemediler.

Hayatta bazı küçük detaylar vardır ve biz o detayları kaçırırsak önümüzdeki 5 seneyle ilgili keskin virajların ipuçlarını da ıskalarız. Daha sonra “ben bunu hak etmedim” haykırışlarının eşliğinde aylar süren yeniden başlama evreleriyle hata yaptığımızı farz ederiz, oysa bazı şeyler bize çok daha önceden fark edildi, söylenmedi, gösterildi.

Şimdi ise adına aşina olmamız gereken bazı dönemlerden geçmekteyiz.

Özgürlük denir mesela bir tanesinin adına, bugün özgür olan bir adam, yarın o kafenin o bankında dalgın halde oturmayacak mı sanıyorsunuz?

O otobüsten akan damlanın buz gibi olduğunu aklınız başınıza tamamıyla düştüğünde anlayacaksınız.

Elinizin tersiyle ittiğiniz insanlara dair anılarınızı, gün olur yapayalnız bir odada yüzde bilmem kaçı kalmış şarjlı telefonun loş ışığında ararken o karanlıkta kaybolursunuz.

Hayat hiçbir şeyi kimsenin yanına bırakmaz ve hiçbir ah boşta kalmaz.

İnsanları yargılamadan önce buna odaklanın.

Derdinizi hiçbir zaman saklamayın, her olgun insan gibi duygularınızda açık olmayı seçin, kalp kırıcı olsa dahi.

Yoksa emin olun bir gün o kafede içtiğiniz kahvenin içinizi yakışına tek şahitlik eden siz olursunuz ve kendinizle baş başa kaldığınız akşamın dönüşünde otobüsün en rutubetli yerinde yarım haldeki açık pencereden anlınıza düşen damlayı silmek için peçete dahi bulamazsınız.

SEÇİMLER VE TEMENNİLER

Geçmiş hafifçe aralanan bir geçmişse, bazı anları duymaya tekrar tekrar maruz kalıyorsanız bunun en büyük sebebi o geçmişin geçebilmesi adına yeteri kadar emek ve çaba sarf etmeyip tekrar benzer eylemleri yapmanızdır, karşınızdakini ne denli aptal yerine koyuşunuz, içinde bulunduğunuz farklı anlar sizleri bu yalnız akşamlara hazırlar.

Ve tüm yalnızlıklarda olduğu gibi bu akşamların sabahları, öğlenleri hatta kimi zaman geceleri de çok mu çok kalabalık ve hareketlidir.

Ama birden birilerinin işi çıkar ve günün geri kalanını tek başınıza idare etmeniz gerekir.

İşte o anlarda geçmişin seçimleri ve geleceğin temennileriyle tekrar karşılaşır, oturur üç beş dakika münakaşa edersiniz daha sonraysa gündelik rutinin can dostu yapay kalabalık, sizi bıraktığı yalnızlığın üzerinden pek vakit geçmeden alır, hayatın gelip geçici telaşının ortasına bırakır.

Kaçışı olmayan bir şey, insan kırmaktır.

Evet, bunu okuyan sen, bir gün bir insanı çok kırdın ve bunun farkındasın, sana iyi gelmeyeceğine inandığın her şeyi tek celseyle arkanda bıraktın ama bir gün herkes gibi sen de o sandalyeye yalnız oturup otobüsteki damladan nasibini alacaksın. Çalan şarkılar biraz daha ağırlaşacak, gözünün önüne getirmek istemediğin anılar o günün sineması olacak. Belki hata ettiğini düşüneceksin ama sonra sana yapılan nankörlüğe nasıl katlandığını anımsayarak yeniden kırdığın kalbe sevineceksin.

Sonra yatmadan önce zihnin sana bazı şeyler fısıldayacak.

Hayali bir telefon konuşmasında her şey ortaya çıkacak, daha sonra mı?

Bu hissi belli bir süre arada sırada çok yalnız hissettiğinde yaşayacaksın.

Dikkatini dağıtmak için odağını verdiğin her insan çoğu zaman ardında kalanları unuttursa da elbet bir an, sana geçmişindeki kırık kalbi tekrardan, bu defa yüksek sesle hatırlatacak.

Acı.

Hissedeceğin şeye tam olarak böyle demeyeceksin, belki vicdan azabı belki erken bir karar, yine de hissettiğin şey sana acı verecek, adı olmayan, garipseyeceğin, haksız olduğunu düşüneceğin bir acı.

Ama sonra yine geçecek.

Sahte kalabalık geldiğinde.

Yalnızlık dönene kadar.

Ve bir gün o acı, kökünden bitene kadar.

Bu sürecek.

Bundan kurtuluş ancak seneler sonra.

Hevesli sevgililer artık yaş aldığında.

Çocuk ailesinden gelebilecek ilgiyi umursamadığında.

Arkadaşlarınla son defa buluştuğunun farkında olduğunda.

Bir gün dalgın gözlerle içtiğin kahve ciğerini yaktığında.

Ya da bir otobüsün camından esen rüzgâr alnına birkaç damla bıraktığında.

Sen o adam/kadın olduğunda.

Beni daha iyi anlayacaksın, belki o gün bu yazıyı tekrar okuyacaksın.

 

Selam Ben Emirhan
Yolunun daha henüz çok çok başında olduğunun farkında olan az insan var hayatta, henüz bir başarı elde edemeden kendini alim sanan çakma filozoflar var, insan, nankör ve kibirli olmasıyla tanınır, ben ise halktan biri, ülkedeki milyonlarca gençten yalnızca bir tanesiyim, Selam, ben Emirhan.
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
İMKANSIZLIKLARA/OLMAZLARA
Sonraki
Tek Başına Tük Kahvesi

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.