Bir İstanbullu’nun Gözünden 30 Yıl Önceki İstanbul: Tiran

İstanbul güzel bir şehir kuşkusuz. Tarihi, kültürü, turistik ve doğal güzellikleri, iki kıtayı birbirine bağlaması ve daha birçok özelliği… Ancak yerlileri için durumun pek de bu kadar tozpembe olmadığı da aşikar. Trafik çilesi, yoğun değil, aşırı yoğun kalabalığı, toplu taşımaları kullanabilmenin, kalabalık bir yerde hızlı bir şekilde  işini halletmenin özel bir uzmanlık alanı olduğu, kafanızı dinlemenizin çoğu zaman pek de mümkün olmadığı, zorlu bir kaos bu şehir. Dolayısıyla, tüm bu kaostan uzaklaşmak ve biraz daha iç sesime kulak verebilmek ve huzur bulmak için bir destinasyon seçip kendimi ödüllendirmek istedim.  

Bir İstanbullu’nun Gözünden Arnavutluk'un Başkenti: Tiran

Arnavutluk’un Başkenti: Tiran

Tatil için “Ver elini Balkanlar!” dedim. Malum Balkanlar yazın çok güzel. Doğası, en kalabalık zamanında bile sakinliği (İstanbul’la karşılaştırıyorum tabii ki), yeşilliğin her taraftan davetkar davetkar sizi içine çekmesi, sıcak insanları ile Balkanlar, doğa ve kültür tatili için biçilmiş kaftan. Özellikle  bir İstanbullunun (ya da İstanbullulaşanların) yoğun ve ‘koştura koştura yetiştirmeye çalıştıkları’ hayat temposuna baktığımızda, uygun bütçeli, yakın, oldukça tatmin edici bir tatil yapabilirsiniz.

Önerilen İçerik: Dünyanın En Güzel 13 Adasından Biri, Gezginlerin Gözdesi: Palawan Adası

E bu kadar İstanbul yeter, değil mi? Sabiha Gökçen’den kalkan uçağım Tiran’a vardığında, hava alanının küçüklüğü hemen kendini belli etmişti. Pasaport kontrolünde uzun süre bekledikten, görevlinin bitmek bilmeyen sorularından, ikna olmamış gibi görünen bakışlarından (halbuki onayladığı o kadar da belliydi ki) sonra, havaalanından kalkan 40 dakikalık bir otobüs yolculuğunun ardından Tiran’dayım. İsmi İngilizce bilenlerin kolayca anlayabileceği ‘tyranny’, yani tiranlık. Eski Yunanca’da mutlak güç anlamına geliyor. Her neyse, artık otele eşyalarımı taşıyıp tatilime başladım sonunda.

İskender Bey Meydanı, Tiran

Bir merak bir heyecan ki sormayın, derken, bir baktım 30 yıl önceki İstanbul’a ışınlanmışım. İskender Bey Meydanı’na gelir gelmez, sanki hiç yurtdışına çıkmamışım gibi hissettim ve Tiran’da kaldığım süre boyunca bu hissiyatımda ne kadar haklı olduğumu bizzat deneyimledim. İnsanlar mimikleri, dış görünüşleri, yürüyüş ve konuşma biçimlerine kadar (Türkçe’yi kastetmiyorum tabii ki) bize benziyorlar. Meydanda davul zurna eşliğinde oynayanlar, bir yanda çeşitli vakıfların  organize ettiği sokağa kurulmuş iftar sofrası,  diğer yanda Ethem Bey Camii ve Saat Kulesi, Ulusal Tarih Müzesi ve Opera Binası bulunuyor.

Tam bir cümbüşle karşılandım adeta. Burada kaldığım her gün, bu meydanda da davullar zurnalar çalan gençler ve ona danslarıyla eşlik edenler çok ilginç ve eğlenceliydi. Dilencileri bol Tiran’da Türk olarak oldukça olumlu karşılandım. Çok Türk olduğu söylense de,  rastladığım birkaç Türk haricinde ben pek göremedim. Daha ziyade Turkish Doner, Turki Qebap, Turki Coffee, baklava olarak var olmuşuz kültürlerinde. Bu yazıyı bir gezi yazısına dönüştürmeden, ufak ufak notlarımı aktaracağım.

Tam Bir Kültür Mozaiği

Tam bir kültür mozayiğiydi karşılaştığım aslında. Pizzaları ve bazı binaları tam bir İtalya klasiği. Byrek dedikleri bizim bildiğimiz börekler de hemen her yerde var. Peynirli, etli (berbattı), ıspanaklı, domates soslu börekleri, her ne kadar Türk usulü böreklerle kıyaslandığında sınıfta kaldıysa da, denemeye değer. Arnavut ciğeri, Elbasan tavası, trileçesi, Tiran Fergesesi ve cacığını, nerede aradıysam, kime sorduysam bulamadım.

Tiran’da kaldığım kısıtlı süre boyunca bulamadım desem belki de daha doğru olur. Qebaptore veya qebaptor dedikleri kebapçı dükkanları Türk usulü.  Son gün, tam da Priştine’ye gidişime dakikalar kala, sora sora bir hal olduğum trileçeyi sonunda buldum derken, karamele bandırılmış vasat bir sütlü kek yedim. Türkiye’de çok daha iyilerini yediğimi söyleyebilirim. Buradaki akşam yemeklerinde imambajildi ve (tam adını hatırlayamadığım) tava yedim. Tava oldukça lezzetli olmakla birlikte, sanırım Türkiye’den (belki geç Osmanlı da diyebilirim) devşirilen lezzetler genelde çok başarılı değil diyebilirim.

Önerilen İçerik: Birkaç Doğru Adımla Bütçenize Uygun Tatil Planını Nasıl Yapabilirsiniz?

Bir İstanbullu gözünden baktığım şehirde gezilip görülecek yerler oldukça küçük. Neredeyse günübirlik bir gezi ile bitebilecek, 2 kilometrelik bir caddede gezilecek yerleri gördükten sonra, başka yollara koyulabileceğiniz bir başkent burası. Arnavutların, Osmanlılara karşı bölgeyi savunan İskender Bey’den adını alan İskender Bey Meydanı’ndaki tarih müzesini görmeden geçmek olmazdı elbette bir tarihçi olarak.

Muazzam detayları ve büyük bir ustalıkla yapılan heykeller, mağara adamlarının resmedildiği maketlerden, kullandıkları çakmak taşlarına, M.Ö. 6. yüzyıldan kalma kadınlara ait aksesuarlara, 17 ve 18. yüzyıllardan kalma Osmanlılar ve Türkler hakkında bilgi veren kitaplara ve İncil’e, 19. Yüzyıl devlet adamlarının ve askerlerin kişisel eşyaları ve silah aletlerine kadar kronolojik bir tarih yolculuğu yaptığınız bir müze karşılıyor sizi. Bir başka tarih müzesi çok daha yakın bir zamanı konu eden Bunkart Müzesi.

Bir İstanbullu’nun Gözünden Arnavutluk'un Başkenti: Tiran

Burada tarihe döneceğiz yüzümüzü. Arnavutluk’a komünizmi getiren ve oldukça katı bir yönetim ile ülkedeki tüm muhalifleri, din adamlarını ve entelektüel kesimi birçok zulme uğratan Enver Hoca’nın, ülkede muhtemel nükleer saldırılara karşı kurduğu bir sığınak aslında.  SSCB, Yugoslavya ve Çin ile yakın ilişkiler halinde bulunan Hoca, 60’lı yılların sonunda ülkede ateizmi resmi din ilan ederek, ne kadar din görevlisi varsa öldürttü. Tüm dini yapıları ya yıktı, ya da farklı işlevlerle kullanımına devam etti.  Bu biraz tanıdık bir sahne olacak zira tarih kendini sık sık tekerrür ediyor birçok farklı vakada ancak, Enver Hoca da ülkedeki tüm muhalefeti dış güçlerin bir ajanı olarak addetti ve bu insanların bir kısmını öldürdü, bir kısmını türlü işkencelerle yaşattı.  

“Bunker” İsimli Sığınaklar

Gücün ve koltuk sevdasının gözünü kör ettiği her diktatör gibi, Enver Hoca da rejimin tehlikede olduğu paranoyasıyla, ülke genelinde yaklaşık binlerce bunker isimli sığınak yaptırdı. Tüm bu zulüm, 1985 yılında Hoca’nın ölmesiyle birkaç yıl içinde son bulan rejim, adeta halk arasında neşe içinde kutlanmış. Kendisi için inşa ettirdiği piramit ise bugün harap haldeydi. Biraz daha ilerlediğimde ise, muhalefet partinin, oldukça kalabalık bir protestosu ile karşılaşıyorum.

Yıllar önceki despotluğa karşın gayet medeni, hiçbir polis gücünün aşırıya kaçmadığı ve sadece kalabalığa yön vermek için beklediği bir protesto meydanında çılgınlar gibi muhalif görüşlerini dile getirenlerin hiçbir işkenceyle, hiçbir silah veya biber gazıyla karşılanmaması, içimden derin bir ah çektiriyor kendi ülkemle kıyaslayarak. Caddenin hemen ilerisinde ise Piramit’i ve hemen yanı başındaki Barış Çanı, oldukça nostaljik ve hüzünlü anlar yaşatıyor size.  1990’lı yıllarda ülkedeki iç savaşta yüzlerce insanı öldüren mermilerden yapılan çan tüm o acıyı yaşatıyor size arkasındaki bitap Piramit’le.

Bir İstanbullu’nun Gözünden Arnavutluk'un Başkenti: Tiran

Özetle, Tiran

Özetle, Tiran, kültürüne dair gördüklerim sınırlı kalsa da, güzel anılarla ayrıldığım bir şehir oldu. Seyahat etmenin, yeni yerler, yeni insanlar, yeni lezzetler ve yeni kültürler keşfetmenin, insanın ufkunu genişlettiğini, farklılıkları tolere etme yetisi kazandırdığını hatta bunlara karşı daha açık görüşlü (medeni de diyebiliriz) olmayı sağladığını bizzat deneyimlemek, benim için gezinin adeta ana temasıydı. Tiran’a bir gün ayırmanızı ve Balkanları ölmeden görülecek şehirler listenize koymanızı şiddetle tavsiye ederim.

Önerilen İçerik: İçinde Yaşam Olan Dev Bir Morg: Hindistan Ölüm Şehri “Varanasi”

Merve Erkan
makul gözlemci, sosyal bilimci ve kahve tutkunu.
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Birkaç Dakikada Hazırlayabileceğiniz, Kalorisi Düşük, Hafif ve Nefis 5 Tatlı Tarifi
Birkaç Dakikada Hazırlayabileceğiniz, Kalorisi Düşük, Hafif ve Nefis 5 Tatlı Tarifi

Birkaç Dakikada Hazırlayabileceğiniz, Kalorisi Düşük, Hafif ve Nefis 5 Tatlı Tarifi

Sonraki
Hayatımız Boyunca Farkında Olmadan Kişi Başı 120 Bin Mikroplastik Parçacık Tüketiyoruz
Hayatımız Boyunca Kişi Başı 120 Bin Plastik Tüketiyoruz

Hayatımız Boyunca Farkında Olmadan Kişi Başı 120 Bin Mikroplastik Parçacık Tüketiyoruz

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.