Eskiden beri Türkiye’de karşıtlıklar üzerinden konum belirleme ve siyaset üretme alışkanlığı var. Günlerdir medyada ve kamuoyunda Karadeniz’de bulunan doğalgaz rezervlerinin yankılarına bakıyorum:
Karadeniz’de 320 milyar metre küp doğalgaz rezervinin bulunduğu, devletin en üst mertebesinden ilan ediliyor…
Ama, bizim içimizdeki müzmin muhalefetçilik oynayan kesimler, direkt bayrak açıyorlar.
Senelerdir AK Parti iktidardaymış da, neden daha önce bu tür girişimlerde bulunmamış? Ya da sürekli bir müjde savsatasıyla toplum oyalanıyormuş! Kendilerine sol titrini layık görenler, ülkelerinin bağımsızlığından tedirginlik mi duymaktalar?
Senelerdir bu toplum birtakım elitist addedilen bir zümre tarafından horlandı, hakir görüldü. Eskiden ne diyorlardı bu müzmin muhalefet cenahı: AK Parti’nin sürekli şikâyet ettiği ve mağduru oynadığı…
Eli yüzü düzgün saptama veya değerlendirme yapamıyoruz. İçinde doğup büyüdüğümüz çevre, maruz kaldığımız düşünce ve ideolojik formatlama, bizlerin gözlerini yer yer kör ediyor.
Rahatsızlık nereden kaynaklanıyor?
Şimdi, muhafazakâr bir partinin dümende olduğu siyasal iktidar, doğalgaz rezervi bulunmasında başat rol oynadı ya, rahatsızlık bundan…
Eee, doğalgaz bulduk da ne olacakmış? Doğalgaz yenir miymiş!? Şu sığlığa bakın, değerlendirmedeki “avamlığa” bakın!
Gerçekten de bazen bu kendilerini toplum üzeri gören; her şeyin doğrusunun kendileri tarafından bilindiğini zanneden tayfaya ne demek gerektiğini bilemiyorum.
Bakıyorum…
Varsa yoksa…
Laiklik!
Cumhuriyet!
Pekâlâ, siz değerli çok bilmiş zümre, sürekli aynı şeyi tekrarladığınızda, mesela laiklik dediğinizde, bu ülkede nasıl bir karşılık bekliyorsunuz?
* * *
Bizim toplumumuzun hiç mi ortak noktaları yok?! Kendilerine solcu diyenler, neden Türkiye’nin millî menfaatleri söz konusu olduğunda bir içkillenme yaşamaktalar? Şunu kabul edelim, ülkemizde kendilerini bu toplumdan, bu milletten üzeri görenler var. Bunların, ülkede toplumun ve milletin menfaatine olacak gelişmelerden nem kaptıkları artık bilinen bir reelpolitik.
Bugün içinden geçtiğimiz konjonktür, birlik ve beraberliği elzem kılmakta. Şöyle etrafımıza baktığımızda, çok çetin bir coğrafyada konumlandığımızı rahatlıkla müşahede edebilmekteyiz. Aynı şeyleri tekrar etmekten bıktım. Aslında bıkmamak gerekiyor. Her an tetikte olmak için, en önemlisi agâh olmak için, teyakkuzda olmak için, toplum hafızasından ve belleğinden silinen şeyleri tekrar etmek gerekiyor.
Bugün, okyanus ötesinden Amerika Birleşik Devleri, Ortadoğu’ya geliyor, millî devletlerin içişlerine karışıyor. Hatta bu ülkelerde, suni gelişmeler vasıtasıyla, hatta halkı birbirine düşman kılarak, yine halkı birbirine kırdırıyor. Ülkelerin sınırlarını, cetvelle ve pergelle çizilmiş gibi yeniden şekillendirme gayreti içinde oluyor.
Yahu bu nasıl “Solculuk”? Sol dünya görüşüne sahip olmak demek, toplumun bir kısmını, bu ülkeden soyutlamak demek midir? Hani diyorlar ya, bu “Siyasal İslamcılar” takiye yapıyorlar diye. Gömlek değiştirdik diyorlar ama esasında gömlek değiştirdikleri felan yok, zamanını beklediler, ve cumhuriyet rejiminin köküne kibrit çöpü çakmak istiyorlar vb…
Solcular ne yapıyorlar veya yapacaklar? Siyasal semboller üzerinden, günü idare etmekten başka ne yaptılar? Şimdi soruyorlar ya: Doğalgaz yenir mi diye… O vakit laiklik yenir mi? Laiklik diye diye toplumun karnı doyacak mı? Tabii ki laiklik önemlidir. Ama, özgürlükçü laiklik üzerinde fikir birliği sağlanabilinirse. Eğer, siz sürekli jakoben bir tarzda topluma tekbir örneği dayatırsanız, bunun sonucunda da bu dayattığınız şeyin ters tepeceğini de öngörmek durumundasınız.
Son zamanlarda Türkiye’de bir şeyler oluyor. Özellikle, millî savunma sanayii alanında yeni gelişmeler var. Artık kendi göbeğimizi kendimiz kesebilecek vaziyete geldik. Yıllar önce tahayyül edebilir miydik, uçak gemimizi inşa edebileceğimizi? Tankından tutun da, insansız hava araçlarına kadar, stratejik bir takım deniz, hava ve kara unsurlarının yerli imkânlarla, özellikle Türk mühendislerinin çabalarıyla hayata geçirebilinecek olunması, neden topyekûn bir mutluluğa ve gurura neden olmuyor?
* * *
Evet, artık bazı şeyleri eğri oturup doğru konuşalım. Eski Türkiye yok. Benim yenilenen Türkiye’den anladığım, emperyalizmin uşağı olmayan, ensesine vurulduğunda lokması elinden alınmayan bir Türkiye vizyonu. Bazı aklıeveller bu siyasal retorikten rahatsızlık duymaktalar. Eski Türkiye veya Yeni Türkiye lafları, tamamen, değişen dünya ve Türkiye gerçeklerinin ışığında yenilenen paradigmalardır. Evet, dünya da Türkiye de değişiyor. Elimizi vicdanımıza koyalım: Bu ülkede 18 yıldır hiç mi bir şey yapılmadı?
Evet kabul, şu son aylarda, yıllarda, günlerde birtakım sıkıntılar yaşanıyor. Ekonomik olarak da sıkıntı var. Toplumsal huzur ve kaynama bağlamında da sıkıntı var. Ama, unutmamak gerekir ki, dünyamız Koronavirüs denen bir salgının gölgesi altında. Bugün, gelişmiş pek çok Avrupa ülkesi dahası süper güç ABD bile, bu pandemi karşısında çaresiz.
Jeo-politik olarak da jeo-stratejik olarak da bölgemizde, dünyada, sancılı bir dönemeçte. Bugün şöyle bir baktığımızda, İran, Suriye, Irak, Afganistan, Libya… Bu ülkeler, deneyimledikleri sorunlar ve sıkıntılar bağlamında, heran Ortadoğu coğrafyasını domino taşı misali etkileyebilecek bir “potansiyele” sahip.
Emperyalizme karşı olmak demek, millî çıkar ve hedefler için çaba harcamak demek, devletinin ve milletinin saadetini, gönencini öncelemen demek, daha muasır ülkeler safına çıkmak demek, her şeyden önce, yaptığın işte duygusallıktan arınarak rasyonalite çerçevesinde davranmayı gerektirir.
Solcuyum diyenler, aydınım diyenler, laikim diyenler, Atatürkçüyüm diyenler, artık biran önce duygusallığı bırakıp, gerçekler etrafında daha sarih değerlendirmeler yapmak durumundadırlar. Yıllardır AK Partiyi veya muhafazakâr partileri, parti içi demokrasinin yokluğundan veya biat etmekten ötürü suçlayanlar, dönüp kendilerine aynada bakıyorlar mı? Cumhuriyet Halk Partisi, ülkemizin biricik partisidir. Cumhuriyet rejimimizin kurulması sonrasında, ülkemize çok büyük hizmetleri ifa etmiştir.
Ama, görüyoruz ki, kendi içlerindeki muhalefete bile tahammülleri yok. Demokrasi rejiminin tahammül ve çoğulculuk ve dahası katılımcılık olduğunu savlayan bir partinin, değerleriyle tezat’a düşmesi düşündürücüdür.
Türkiye değişiyor ve gelişiyor. Ben demiyorum ki, Türkiye’de hiçbir sorun yok. Ama olayları ve olguları, şartlara, zamana ve zemine göre değerlendirmek gerekiyor. Bugün, ülkede siyasal anlamda iktidarda muhafazakâr bir partinin olması, ellerimizi ovuşturarak ülkemizin bir uçuruma gitmesi meyanında bizlere hoşnutluk vermemelidir.