Elinde bir fotoğraf kime neyi nerde anlatacağını bilmez bir halde gözünün değdiği her kapıya yarım kalmış umudunun son demlerini arttırmak için hırçınca çalıyor. Zile basıyor. Acı acı bağırıyor yüreği sağır kulaklarına. Hangi kayıp benliğin acısı yüreğinde hissedemiyor. Suskun, düşünceli bir gecenin sabahında dolaşıyor zihni. Mutlu ama daha çok mutsuz olamayacağını bildiğinden değil, hayallerini çalanların kimliksiz kalacağını bildiğinden. Hangi kederi mahkum etse gününe diye düşünmemek için kaldırıyor kafasını yeni günü selama durmuş, yaşlı ve yalnız Güneşe. Selamına karşılık arıyor bir süre, gelmeyeceğini bildiği bir insanı bekler gibi dalıyor uzaklara sanki ne kadar uzun bakarsa o kadar yaklaşacak kendine.
Elindeki fotoğraf sıcağın da etkisiyle terler içinde kalıyor. Ağlıyor belkide fotoğraftaki buruk gülümsemeli, kayıp kişi. Etrafına bakmaya devam ediyor, tanıdık bir yüzün kıyısında dolanmak istiyor. Sessiz ve kimsesiz anılarında arıyor birilerini. Bir olmaktan uzak günlerini yadediyor geleceğine.
Günlerdir uykuyu unutmuş gözleri artık gerçeklikle hayali ayıramıyor. Odağı şimdiden uzak. Geçmişe yakın bile sayılamaz, gelecekten şikayetisiz, umutlu ve mutlu.
Ayakları kimsesiz toprakları arıyor. Kansız, kansersiz zihinlerdeki düşünceler aşık topraklara; sevdalı düşleri. Ayakları, kollar, elleri uzak bedeninden, durmak istiyor artık. Gözleri yine takılıyor resmin hüznüne. Bir bulsa şu adamı bir bulsa kimselerin görmediği, tanımadığı şu çehreyi.
Dünya her zamanki monoton halinde giriyor giriyor gündelik işlerine. Uyanıyor, yürüyor, konuşuyor insanlar bu kendinden habersiz adamı arayan adamı görüp yüz buruşturarak. Anlayamıyor bu boş bakışların kınayan tavrını. Daha çok kazıyor sistem kurbanı zihnine umudu.
Geç kalmış bir farkındalıkla parlıyor gözleri, zihni berraklaşmaya başlıyor, yavaş yavaş kaldırıyor gözlerini şaşkın yüzlerden elinde kaç gündür aradığı adamın resmine bakıyor. Geç ya da güç bir farkındalıktan çok, sistemsiz zihinlerin sistemli mutsuzluğu arasında anlıyor gerçeği. Fotoğraftaki buruk gülümseme, derin gözlerin ardında yatan hayallerin ışığı görüyor işte görüyor! Bu kendisi, yeni tanıyor benliğinin uçsuz bucaksız kendiliğini. Şaşırmayla sevinç arasındaki çizginin üstünde yürüyor bir süre. Kendine çarpmamak için temkinli yaklaşıyor düşüncelerine. Yürüyor bir süre sessizce, bilinçsizce. Öz denetimini eline alıp iki adım uzaklıktaki çöp konteynerına atıyor elindeki karanlık geçmişini şimdisizliğini ve yürüyor kendiyle geleceğine geçmişinden hasta bedeniyle. Zihninde yeşeren tohumların ekileceği toprağının kokusuyla yürüyor, yürüyor ve yürüdükçe özgür bir zinciri daha kırıyor, geçtikçe gençleşen şimdisiyle.