Zor ve zor olduğu kadar da acı verici bir süreç toplum içinde yaşamak. Çünkü insanın her ne kadar kendi doğruları olursa olsun bir noktadan sonra toplumun doğrularına ayak uydurmak zorunda kalıyor. Her alanda çoğunluk ne yazık ki ezici bir güç doğuruyor. Ve bu gücün altında kendi doğrularımızda dikilmek ve ezilmeden hayatta kalmak çoğu zaman mümkün değil. Toplumun baskısı bir yana, çoğu zaman toplum belki de bizi aforoz etmeyecek olsa bile onların ne diyeceğini ve bizim hakkımızda ne düşüneceklerini o kadar kafaya takıyoruz ki hayatı kendimiz için yaşanılmaz hale getiriyoruz.
Sosyal hayatınızdaki insanların birden fazlası yeni saç renginizi beğenmemiş olsa gidip hemen o saçı boyatmaz mısın? Oysa bu rengi çok severek ve isteyerek kullanmaya başlamıştınız. Basit ama ne söylemeye çalıştığımı son derece net bir şekilde açıklayan bir örnek bu. Dünyanın sorunu şu: kimsenin kendi hayatının ipleri kendi ellerinde değil. Çünkü ellerimiz diğer insanların hayatlarının ipleriyle dolu. Bizimkilere yer yok.
Elalem Ne Der Sorgulamasıyla Bir Hayat Yaşamak
Bir insanın sağlıklı bir birey olarak hayatta kalabilmesi için başka insanlara ihtiyaç duyduğu bir gerçektir. Bu gerçek insanın sosyal bir hayvan olmasından ileri gelir. Çevremizde hiç insan yokken de elbette bir hayat yaşayabiliriz fakat yaşadığımız bu hayatın ne derece sağlıklı olduğu ile ilgili net bir şey söylemek de mümkün değildir. İnsan insanı ayakta tutan şeydir. Ama aynı zamanda insandaki en büyük tahribata da yine insan sebep olur. İnsan kendisi emin olmasa bile kabul ettiği doğruları başkalarına dayatmak arzusundadır. Eğer bunu başarabilirse dünyadaki en büyük amacı olan ego tatminine de kolaylıkla ulaşmış olacaktır. İşte bu sebeple size sözünü geçirmek için elinden gelen her şeyi yapar.
Öyle ki bir çocuk doğduğu andan itibaren onu nasıl yetiştireceğinize, hastalandığında nasıl tedavi ettireceğinize, hangi mama ile hangi sıklıkla besleyeceğinize, nasıl ve nerede okutacağınıza kadar her şeye karışmak eğilimindedirler. Çünkü en doğrusunu daima onlar bilirler. Çünkü bir şeyler ters gittiğinde sizi uyardıklarını yüzünüze söyleyip mahcubiyetinizden ve üzüntünüzden beslenebilecekler. Eğer onların ikazlarına uyumazsanız ve uymamaktan oldukça da memnunsanız, onlar da sizin bu halinizi fark ederlerse bu sefer daha kuvvetle saldıracaklardır. “O kadar uyardım yine de kısacık etekle geziyor. Aranıyor mu bu?” diyecek, karalama kampanyaları başlatacaklardır. Siz kim oluyorsunuz da herkesin ak dediğine kara diyorsunuz?(!)
Tüm Bunlardan Sıyrılarak Hayatta Kalmak
Tüm bunlardan kendinizi soyutlayarak hayatta kalmak mümkün mü? Elbette mümkün. Fakat bilmemiz gereken şey şu: Bir şeylerin değişmesini istiyorsak değişime diğer insanlardan başlamamalıyız. Neyi değiştirmek istiyorsak ilk önce kendimizde değiştirmeliyiz. İnsanların arkamızdan konuşmasını veya bize psikolojik şiddet uygulamasını istemiyorsak biz de bunu hayatımızdan çıkarmalı ve insanlara bize nasıl yaklaşılmasını istiyorsak öyle yaklaşmalıyız.
Bir diğeri ise kendimizi gerçekten ait hissettiğimiz bir sosyal çevre edinmek ve bizi yoran insanlardan bağımsız bir hayat kurabilme çabasına girmek. Ailenin ve toplumun yoğun baskısına maruz kalan bir genç kadınsanız yapmanız gereken şey bu çevreyi değiştirmeye çalışmak değil bu çevreden uzaklaşmaktır. Okuyun, çalışın ve kendi ayaklarınızın üzerinde durun. Sosyal ve ekonomik bağımsızlığımızı elde ettiğiniz andan itibaren insanların ne söylerlerse söylesinler sizi yaramayacağını göreceksiniz.
Vicdanınızın Sesini Açın Ve Kendi Doğrularınıza İnanın
Dünya üzerinde yaşayan her insanın nasıl kendine özgü bir parmak izi varsa kendine ait düşünceleri de var. Başka insanların doğrularını benimseyerek onları mutlu etmeye çalışma çabası kıyıda kürek çekmekten öte bir şey değil. Eğer gerçekten hayatta kalmak istiyorsak kendi doğrularımızı inşa etmeyi öğrenmemiz gerekiyor.
Peki kendi doğrularımızı nasıl inşa edeceğiz? İlk olarak vicdanımızın sesini dinleyeceğiz. Klişe ama yalnızca vicdanımız bizde diğer insanlara ve canlılara karşı merhametli olmak adına doğru yolları gösterebilir. Daha sonra ne yapmak istediğimize ve nasıl yapmak istediğimize karar vereceğiz. Daha iyi bir sosyal hayat için başka insanlara muhtaç olmadan ayakta kalabilmek ve kendi doğrularımızı inatla savunabilmek durumundayız. Bu yolda diğer insanlar her ne derlerse desinler ve sesleri ne kadar yüksek çıkıyor olursa olsun, kulaklarımızı kapatıp içimizden gelen o sesin rehberliğine güvenmek zorundayız.