Ait hissetmek, bir yere , belki birine…

Fotoğraf sahibi: Alex Muromtsev (@alexmuromtsev on Unsplash)

Ait hissediyor musunuz bir yere, birine, yaşantınıza ya da mesleğinize?

İnsan ait olmalı bir yere ya da ait hissetmeli. Olduğu yerde mutlu olmalı, sıkıntıları çekerken bile gülümseyebilmeli. Var mı böyle yer? Bir ütopya mı bu, yoksa gerçek mi bilmiyorum ama gerçek olduğuna inanmak istiyorum.

Hiçbir yere ait hissetmiyorum kendimi. Yalnızım ve olabileceğim en kalabalık yalnızlık bu. Kocaman bir boşluk var içimde. Ne yaşadığım şehre ait hissediyorum ne yaptığım işe ne de şuan yaşadığım hayata. Bir şeyler eksik gibi sanki, bir şeyler hep yarım. Geçmişimde yaşayamadıklarım mı bu eksiklik yoksa şuan ulaşamadığım hayallerim mi, ya da ait olamamanın verdiği o his mi? Neden ait hissetmiyorum neden bu kadar mutsuzum bilmiyorum. Ama bunun son bulması her şeyin düzelmesi için elimden geleni yapmalıyım. Ait olmadığı yerde kalmamalı insan, ait hissetmediği hayatı yaşamamalı. Peki aitlik hissi sonradan oluşabilir mi, bulunduğu yere sonradan ait hissedebilir mi insan? Kim bilir belki olur, belki birisi gelir ve yanımda olduğu sürece her yere ait hissederim kendimi. Belki o zaman içtiğim suyun bile tadı güzelleşir. Yaşadığım şehrin kasvetli havası değişir belki. Şehrin havası mı kasvetli yoksa benim ruh halim mi kasvetli yapıyor havayı onu da bilmiyorum gerçi. 

Bir umut var içimde hep, ama umutsuz hissettiğim anlarım daha çok. Umutsuz ve çaresiz hissettiğim. Gidişattan memnun olmayıp elimden de bir şey gelmemesi, sonsuza kadar devam etmeyecek diye kendimi inandırmaya çalışırken sanki sonsuza kadar sürüp gidecekmiş gibi hissetmek, bir şeyleri olduramamak. İşte umutsuz ve çaresizlik, hiçbir şeyin değişmeyeceğine yavaş yavaş kendimi inandırıyorum sanki. Bu döngü içerisindeyim aylardır. Eskisi gibi zevk vermiyor hiçbir şey, hayatın yoğunluğu içerisinde boğuluyorum. Herkes her şey üstüme geliyor, sanki boğulmam için gayretleri. Mutlu olmayı mı unuttum, olaylara iyi tarafından bakabilmeyi mi yoksa iyi şeylere olan inancımı mı kaybettim? Neden bu kadar mutsuz hissediyorum, neden her sabah bugün güzel bir gün olacak diye uyanırken günü mutsuz uzaklara dalarak gözlerim dolu bitiriyorum? Birçok soru var aklımda cevap aradığım, cevap alabilmek için çırpınıp durduğum.

Çıkmayan kara leke gibi yapıştı bu his üstüme, ne yapsam ne kadar uğraşsam çıkartamıyorum ama denemeyi de asla bırakmıyorum. Umut var, umut hep var içimde. Umut olmadan yaşayabilir mi zaten insan. Hayatı yaşamaya değer kılan şey değil mi umut, kurtulmak çabası. Evet ait hissetmiyorum ama bir gün bu hissin değişeceğine ve bir yere, birine belki birinin yanında kendimi ait hissedeceğime umudum var. Biliyorum bir yer var ve ilk gördüğüm anda evimde gibi hissedeceğim. İnsan evine gelince hisseder bunu zaten değil mi? İşte o zaman mutsuzluklarım ve üzüntülerim bile tebessümle olacak. Düştüğümde kalkmam için çok daha güçlü olacağım ve gün nasıl biterse bitsin o yerde hiçbir şey düşünmeden dinleneceğim.

Evet bu histen kurtulamıyorum, umutsuz hissettiğim anlar çok daha fazla ama en azından sonsuza kadar sürmeyeceğini biliyorum, hiçbir şey sonsuza kadar sürmez sonuçta, yani umarım sürmüyordur. Yine de ben her gün o an için bekleyeceğim ve o an için yaşamaya devam edeceğim, bulamadan yitip gidersem, o hissi tadamazsam da en azından denedim derim. Bu bataklıktan çıkmak için tek başıma ne kadar mücadele ettiğimi ne kadar çabaladığımı bileceğim, kimse bilmese bile ben bileceğim. Ve ileride yaşadığım her mutluluğu, o aitlik hissini ne kadar hak ettiğimi bileceğim ve her saniyesini değerlendireceğim.  Çünkü umut var, umudum var bunlara. Umudumun bittiği yerde kendimi yitiririm ve kendimi yitirmek kendime yapacağım en büyük saygısızlık olur. Onca çırpınışın sonucunu alamayacağımı düşünmek son nefes olur. Oysa benim ruhum var içimde, her şeyi güzelleştirecek o küçük kız çocuğu ruhum. Umutsuzluğa düşemem o küçük kız çocuğuna, o bataklıktan çıkmak için debelenip duran, her şeyle bir başına dimdik mücadele eden ne kadar düşse de kalkıp devam etmeye çalışan kendime bunu yapamam.

Ayçiçeğinin yönünü her daim güneşe döndürmesi misali bende yönümü hep umuda döndürmeye çalışıyorum. Güneş bana da doğacak diye beklemiyorum, güneşin doğduğu yere yönümü değiştirmem gerekiyor çünkü biliyorum. Ve güneşin doğduğu yöne dönüp işte güneşli günler buradaymış, artık karanlık günler arkamda kaldı diyeceğim. Olduğum yere ait hissedeceğim bir gün ve geride boşluk hissettiğim her anın o gün için değdiğini düşüneceğim. O gün gelene kadar içimdeki kız çocuğu ruhumu kaybetmeyeceğim, düştüğüm her anda toparlanıp geri kalkacağım. Çünkü en karanlık gecelerin ardından güneş her daim doğar, yapraklarını dökmüş her ağaç bir gün çiçek açar yani yaşadığımız her anda umut hep var yeter ki ruhumuzu kaybetmeyelim.

Beyza YÜCEL
Bir romanın içinde yaşam
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
KENDİMİZLE YÜZLEŞMEK CESARET İSTER Mİ?
Sonraki
2023’ü Geride Bırakırken: Yaşananlar, Öğrenilenler ve 2024’e Yelken Açmak”

2023’ü Geride Bırakırken: Yaşananlar, Öğrenilenler ve 2024’e Yelken Açmak”

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.