Uyandığında gördüğü ilk yüz benimkiydi. Beni gördüğüne pek sevinmiş gibi durmuyordu. Doğruldu ve kızarmış gözlerini ovuşturdu. Anlamsız ve boş gözlerle etrafına bakındı.
-Günaydın, dedim.
-Sen de kimsin? diye sordu buz gibi bir sesle. Tamamen bir yabancıya bakıyor gibiydi.
-Beni hatırlamadın mı? Sorgulayan gözlerle bana bakmayı sürdürünce açıklama yapma isteğinde bulundum. Uzun süredir uykudaydın, dedim. Sana göre epey uzun bir süre. Şimdiye kadar ayılmış olman gerekiyordu.
-Neresi burası? dedi.
-Geçici kozmos, dedim. Bir tür proses. İki kozmos arası geçişin sağlıklı olmasını sağlıyor. Tıpkı akvaryuma balık eklerken, önce suya alışması için onu poşetiyle birlikte bekletmek gibi bir süreç. Dediklerimi dinlemediğinin farkına varınca sustum. Afallamıştı besbelli. Ellerini yüzüne götürdü. Belli ki bir şeyler anımsamaya çalışıyordu.
-İyi de ben… ben…
-Hepsi rüyaydı. Uzun süre gördüğün tek bir rüya. Etkisi altındasın. Ki bu normal bir şey.
Birden parladı. Bu, geldiği evrende ayağa fırlamaktı ama burada ayaklarının olmadığını henüz fark etmemişti. Kızım! diye bağırdı aniden.
-Ne olmuş ona?
-Bugün kızımın mezuniyet günüydü!
-Evet, dedim sakince. Biliyorum. Kızın için çok heyecanlıydın. Neredeyse geç kalacaktın. Bu yüzden acele ettin ve kavşakta sana doğru gelen kamyonu göremedin.
-Ne?
-Acı haberi vermem gerek. Kamyon arabanı ezip geçti. Şimdi buradasın.
-Neredeyim ben?
-Lafı uzatmanın manası yok, dedim. Rüyanda öldün. Rüyada ölürsen uyanırsın, biliyorsun. Aslında seni şu an tekrar uykuya daldırmam gerekiyor ancak ben biraz konuşmak istedim. Her zaman kurallara uyacağız diye bir şey yok, değil mi?
Zihni yavaş yavaş kendine geliyor gibi olduğunda çevresine, bu kez daha dikkatli baktı ve sorduğu ilk soru benim için hayret verici bir gelişmeydi.
-Ben… Öldüm mü? dedi yüzündeki şaşkın ifadeyi gizlemeden.
-Teknik olarak evet, dedim.
-Kızımı göremeden… Gözleri boşluğa dalmıştı. Gülümsedim.
-Hala onu düşünüyor olman iyi bir başlangıç.
-Kimsin sen? Bana biraz daha dikkatli baktığında, kaşları çatıldı ve sorusunu değiştirdi. Nesin sen?
-Ah, sonunda doğru soruyu sordun. Tekrar tanışalım. Senin yaratıcınım. Ama bildiğin anlamda değil. Rüyalarda bu genelde ‘Tanrı’ figürü olarak yan etki gösteriyor.
Bir müddet bana baktı. Tek kaşı kalktı ve ciğerlerine doldurduğu boşluğu geri verdi.
-Kırk beş yıl! Kırk beş yıl…sadece bir rüya…hah?
-Rüyanda kırk beş yıl. Burada işler pek öyle işlemiyor aslında. Bu evreni yaratırken zaman kavramının matematiğini çıkarmada epey zorlanmıştım. Sonra bir düzleme düz bir çizgi çektim ve bam! Kafamdaki bütün sorunlar ortadan kalktı.
-Anlamıyorum. Bütün o insanlar, yaşadıklarım, acılarım, mutluluklarım…
-Evet, hepsi bir rüyadan ibaretti.
-Eşim, arkadaşlarım, kızım…hiçbiri…gerçek değildi? Sadece ‘ben’ mi?
-Sadece sen, dedim onaylayarak.
-Yani… Bencillik, dünyanın kendi etrafında döndüğünü zannetmek… Narsisim yanlış bir şey değilmiş meğer?
-Tam tersi! Rüyan, senin kimliğini oluşturuyor. Orada yaptıkların, aldığın karalar, yaşamayı veya olmasını istediğin hayat tamamen senin bir yansımandı. Her defasında başa dönüp tekrardan başladığının farkında bile değildin. Olsaydın, bunun bir anlamı kalmazdı. Hep aynı kişi oldun, hep aynı işleri yaptın. Farklı şeyler denemekten zihnin kendisini hep korudu. Onun için bu, aşılması gereken en zor sınavdı çünkü. Gizli bir perde vardı hayatında, senden gerçekleri sürekli gizleyen. Zamanı doğrusal çizgide gördün ve bu senin, üç boyutlu yazıcılar misali kimliğini oluşturuyordu. Zamanda ilerledikçe, ortaya bir eser çıkıyordu. Aynı uzay zamanda maddeden yontulmuş bir heykel gibi. Sen ise hep aynı heykeli sundun önüme.
-Sürekli baştan başladıysam, merak ediyorum; bu konuşmayı ilk kez, kaç defa yaptık?
-Çok, yanında az kalır.
Yutkunmaya çalıştı ama boğazı düğümlenmişti. Kelimeler ağzında birikiyor ama ne diyeceğini bilemiyordu. Zihninden geçirdiklerini yüzünün aldığı şekillerden okuyabiliyordum. Bu da benim yeteneğimdi.
-Şimdi ne olacak? Cehenneme mi yoksa cennete mi gideceğim? diye sordu mırıldanır gibi.
-Seni niye ödüllendireyim? Ya da neden ceza alasın? Kendi isteğin dışında tecrübe ettiğin bir deney sonucu neden bunlara katlanasın? Hayır. Hiçbir yere gitmiyorsun. Çünkü daha hazır değilsin.
-Neye hazır değilim?
-Tüm bunların amacının ne olduğunu öğrenmeye…
Varlığı olduğu yere çivilenmiş gibi kalakaldı. Yüzük birden donuklaştı. Hareket etmek istiyordu ancak sadece gözlerini oynatabiliyordu. Bu manzarayı hiçbir zaman sevememişimdir. O yüzden onu hızlıca tekrar uyuttum. Gözleri kapandığını görünce yüreğimdeki ağırlık biraz daha hafiflemişti.
-Tatlı rüyalar evladım, dedim.