Bazen insanlar kendi renklerini bulmak için çok ararlar. Ama bazen de, bir renge hiç dokunmadan, sadece ona bakarak büyürler. Ben öyle büyüdüm işte. Sen güneşe zıplarken, ben gölgede kaldım. Gözlerim hep pencere pervazına takılır, dışarıdaki sıcaklıkla aramdaki mesafeyi hissedip, “acaba sıcak mı?” diye düşünürdüm. Bazı çocuklar zıplamaz. Onlar susar. Gözlerini kısıp bakar. Her şeyin farkındadır ama bir kelime etmezler.
Bir gün birileri beni fark etti ve “Kırmızı sana çok yakışıyor” dedi. Bir ceket giydim o gün, herkesin beğenip övdüğü bir ceket. Ama ben, içimde hiç ses duymadım. Aynaya bakarken yalnızca bir boşluk vardı. O an fark ettim: Bazen başkasının beğenisiyle sarmalanıp, kendi rengini kaybedebilirsin. O renk seni boğar, bir başkasının onayı seni soğutur.
Sonra bir gün maviye sığındım. Bütün o sakinliğin içinde, sanki herkes bana huzur içinde bakıyordu. Ama hiç kimse içimdeki fırtınayı göremezdi. Her dalga maviyi sarstıkça, ben de biraz daha içime çekildim. Belki de benim mavim, sessizlikti. Ama içimdeki kalp o kadar çırpındı ki, mavim o an sadece dışarıya yansıyan bir yansıma oldu.
Ve sonra sen mor dedin, güçlü dedin, asil dedin. Belki de ben moru hep geceyle bağdaştırdım. Karanlık değildi ama hep aydınlığa çıkamayacak bir boşluk gibi. Senin morunla tanıştığımda, belki de o boşluğu, bir anlamla doldurmak istedim. Çünkü mor, bazen bir şeyin eksikliğini hatırlatır. Ama o eksiklik, ne kadar sessiz olsa da büyür. Gözle görmesek de, hissedilir.
Ve bir gün, anladım ki renkler, sadece gözle görmekle anlam kazanmaz. Kalbinin derinliklerinden yükseldiğinde, rengin gerçek olur. İçindeki renk, dışarıdaki her şeyden önce gelir ve seninle bir olur. Hiç kimse ona dokunamaz. Senin rengin, senin hikâyen olur.
Ben de griye kızmayı bıraktım. Çünkü gri de var bir yerde. Kendi derinliğinde bir güzellik taşır. Bir hüzün yoktur onda, ama bir sakinlik vardır. Durgundur, ama güzeldir. Ve belki de içimde bir renk var, adına koyamadığım. Biraz turuncunun cesareti, biraz morun asaleti, biraz da mavinin derinliği… Belki de bu, bana özgü bir renk olur. Kendi içimde.
Ve o zaman hatırlıyorum, bir cümle vardı: “En büyük değer, senin kendine verdiğin renkle ortaya çıkar.” Bunu okuduğumda, belki de bir şeyler değişti. Çünkü bir renk, ne kadar değişken olsa da, içinden geldiğinde asla solmaz. Zamanla ben de boyamaya başladım kendimi. Herkesin anlayamadığı bir tonda. Ama içime o kadar yakışıyor ki, ben onu bulduğumda anladım. Gerçekten ben o rengim.
