Giriş
1979 yılında gerçekleşen İran İslam Devrimi, sadece bir rejim değişikliği değil, aynı zamanda İran toplumunun kolektif siyasal kimliğinde derin bir dönüşümün başlangıcı olmuştur. Yaklaşık 2500 yıllık Pers hanedanlıklarının ardından modernleşme ve sekülerleşme projesiyle Batı tipi bir ulus-devlet inşa etmeye çalışan Pahlavi monarşisi, toplumun geniş kesimlerinde kimliksel bir boşluk yaratmıştır. Bu boşluk özellikle köylü ve alt-orta sınıf kentli halk arasında dinî temelli yeni bir aidiyet biçiminin yükselişine zemin hazırlamıştır. Böylece, Şii İslam’ın siyasal bir ideoloji olarak devletin merkezine yerleştiği 1979 İslam Devrimi, İran’ın siyasal kimlik yapısında köklü bir yeniden örgütlenmeye yol açmıştır.
Bu makalede, İran’daki teokratik rejimin siyasal kimliği nasıl yeniden inşa ettiği, bu kimliğin dayandığı ideolojik araçlar, hegemonya ve rıza üretimi süreçleri ile iç ve dış politikada siyasal kimliğin nasıl konumlandırıldığı ayrıntılı biçimde ele alınacaktır. Çalışma, Velayet-i Fakih doktrini ekseninde kimlik inşasının toplumsal ve siyasal örgütlenme bağlamında ne anlama geldiğini analiz etmektedir.
1. Teokratik Rejimin Siyasal Kimliği Yeniden İnşa Etmesi: Tarihsel ve Kavramsal Giriş
İran’ın tarihsel deneyimi, 20. yüzyıl ortalarına kadar çoğunlukla monarşik ve hanedanlık temelli yönetim biçimleriyle şekillenmiştir. Pahlavi hanedanlığı özellikle II. Rıza Pehlevi döneminden itibaren Batı’nın modernleşme ve sekülerleşme paradigmasına yoğun biçimde yönelmiştir. Ancak bu süreç, İran toplumunun özellikle geniş halk kesimlerinde kimliksel bir erozyona sebep olmuştur. Geleneksel dini ve kültürel bağlar zayıflarken, Batı merkezli ulus-devlet modelinin dayattığı bireysel ve seküler kimlikler geniş halk kitleleri tarafından benimsenmemiştir. Bu durum, toplumda bir aidiyet boşluğu, yani “kimlik krizine” neden olmuştur.
İşte bu boşluk, özellikle kırsal alanlarda ve alt-orta sınıf kentli nüfusta Şii İslam’a dayalı siyasal bir alternatifin doğmasına zemin hazırlamıştır. 1979 İslam Devrimi, bu kimliksel dönüşümün zirvesi olarak ortaya çıkmıştır. Devrimle birlikte, Şii İslam bir inanç sistemi olmanın ötesine geçerek siyasal bir ideolojiye dönüşmüş ve devletin merkezine yerleştirilmiştir. Bu dönüşümün temel dayanağı “Velayet-i Fakih” (fakihin velayeti) doktrinidir.
Velayet-i Fakih, devletin en yüksek otoritesinin dini liderde toplandığını, bu liderin ilahi iradenin yeryüzündeki temsilcisi olduğunu savunur. Böylece rejim, hem hukuki hem de ideolojik açıdan din temelli bir siyasal kimlik inşa eder. Bu yeni siyasal kimlik, bireyi “İslam Devrimi’nin evladı” olarak tanımlarken, halkı “ümmetin bir parçası” olarak konumlandırır ve devleti “ilahi iradenin yeryüzündeki temsilcisi” olarak görür. Bu bağlamda kimlik inşası, salt kültürel bir dönüşüm olmayıp, toplumsal düzenin ve siyasal yapının yeniden örgütlenmesini ifade eder.
Bu dönüşümle birlikte İran rejimi, toplumun geniş kesimlerinde ortak bir aidiyet ve meşruiyet zemini oluşturmayı amaçlamış; siyasal kimliği, devletin bekasını sağlayacak güçlü bir çerçeveye oturtmuştur.
2. Teokratik Rejimin Meşruiyet Üretiminde Kullandığı İdeolojik Araçlar
İran rejimi, siyasal meşruiyetini sadece seçimler veya halk desteğine değil, doğrudan “ilahi bir hak” ve “dini bir sorumluluk” kavramları üzerinden kurar. Bu noktada ideoloji, toplumun dünya görüşünü şekillendiren merkezi bir filtre görevi görür. Althusser’in ideoloji kavramı çerçevesinde değerlendirildiğinde, İran rejimi bireyleri “özne” haline getirirken onları rejime biat etmeye hazır hale getiren kapsamlı bir ideolojik inşa süreci işletmektedir.
Bu ideolojik inşa üç temel araç üzerinden yürütülür:
a. Dini Eğitim ve Müfredatın İslamileştirilmesi
Okullarda verilen dini eğitim yalnızca ibadet ve ritüel bilgisini kapsamaz. Müfredatta devrimci Şii anlayış merkeze alınır; öğrencilere Şehitlik, İmam Hüseyin, Kerbela trajedisi ve Devrim değerleri ideolojik olarak öğretilir. Bu eğitim, bireylerde “inanç temelli vatandaşlık” bilinci yaratmayı amaçlar. Böylece din dersleri, devrimci ve siyasal bir formasyonun aracı haline gelir.
b. Devlet Kontrollü Medya Aygıtları
Televizyon, radyo ve basın organları rejimin ideolojik söylemlerini sürekli tekrarlar. Medya aracılığıyla “İslami ahlak”, “devrimci bilinç” ve “emperyalist karşıtlığı” gibi ana temalar halka aktarılır. Özellikle dini liderlerin konuşmaları ve mesajları, medyada ideolojik mobilizasyonun en güçlü araçlarından biridir. Rehberin her konuşması, halkı rejim ideolojisi doğrultusunda seferber eder.
c. Kurumlaşmış Dini Yapılar ve Cuma Hutbeleri
Camiler, özellikle kırsal ve küçük kentlerde rejimin ideolojik mesajlarını yaymada merkezî öneme sahiptir. Cuma hutbeleri, hem dini hem de siyasal mesajların verildiği platformlara dönüşmüştür. Bu platformlarda, rejimin ideolojik kodları düzenli olarak halka aktarılır.
Bu araçların temel işlevi, sadece bir anlatı oluşturmak değil; bireylerin düşünsel yapısını şekillendirerek alternatif düşünceleri dışlamak, eleştiriyi “iman eksikliği” olarak çerçeveleyip bastırmaktır. Bu bağlamda İran rejimi, ideolojiyi hem bir inanç sistemi hem de toplumsal mühendislik projesi olarak etkin biçimde kullanmaktadır.
3. Devlet-Toplum İlişkisinde Hegemonya ve Rıza Üretimi
Antonio Gramsci’nin hegemonya kavramı, rejimlerin uzun ömürlü olmasında zor kullanmaktan çok, halkın aktif rızasının önemini vurgular. İran’daki teokratik rejim, bu rızayı üretmek için tarihsel, dini ve kültürel kodları ustalıkla kullanmıştır.
a. Mazlumiyet Mitosu ve Direniş Kültürü
İmam Hüseyin ve Kerbela trajedisi üzerinden inşa edilen “haklı direniş” miti, toplumsal hafızada güçlü bir meşruiyet kaynağıdır. Halk, rejimi yalnızca bir devlet yapısı olarak değil; zalime karşı direnen kutsal bir oluşum olarak algılamaya yönlendirilir. Bu mazlumiyet söylemi, özellikle ABD ve İsrail karşıtı politikalarla bütünleştirilir ve İran’ı küresel düzlemde “doğru yolda yürüyen ama kuşatılmış bir ülke” olarak sunar.
b. Rejimle Özdeşleşmiş Semboller ve Ritüeller
Devrim haftası kutlamaları, Kudüs Günü yürüyüşleri, şehit anmaları gibi etkinlikler kitlesel aidiyet ve ortak kader bilincini pekiştirir. Bu ritüeller, toplumsal hafızanın sürekli güncellenmesini sağlar ve rejim ile halk arasında bir kader ortaklığı kurar.
c. Karizmatik Otorite ve Dini Liderlik
Ayetullah Humeyni’nin karizmatik liderliği, Gramsci’nin “organik entelektüel” tanımıyla uyumludur. Onun halefi olan Ali Hamaney, bu liderlik çizgisini sürdürerek halkı “iman, sabır ve birlik” etrafında toplamaya çalışır. Bu tür liderlik, seküler otoritelerin ötesinde, “günah ve sevap” temelli bir rıza formu yaratır.
Bu hegemonik yapı aracılığıyla, muhalefet ideolojik açıdan “fitne” veya “iman zafiyeti” söylemleriyle çerçevelenerek halkta kabul görmeyen düşünceler baskılanır.
4. İran’ın İç ve Dış Politikasında Siyasal Kimliğin Konumlandırılması
İç Politikada Siyasal Kimlik
İran’da siyasal kimlik, anayasal olarak “İslam Devrimi’ne ve Velayet-i Fakih’e bağlılık” temelinde tanımlanır. Vatandaşların rejime sadakati, siyasal kimliklerinin meşruiyet ölçütüdür. Laik, liberal, feminist ya da etnik ayrılıkçı muhalif söylemler “devrim düşmanlığı” veya “fitne” olarak tanımlanarak kriminalize edilir. Bu yöntemle siyasal kimlik, rejimle özdeşleşenlerin dışında kalanları dışlayan bir işlev görür.
Dış Politikada Siyasal Kimlik
İran, bölgesel ve küresel siyaset sahnesinde kendisini ümmetin öncüsü, anti-emperyalist direnişin merkezi olarak konumlandırır.
- Şii eksenli dış politika: Lübnan’da Hizbullah, Irak’ta Haşdi Şabi, Yemen’de Husiler gibi gruplar aracılığıyla bölgesel etkisini Şii ideolojisi temeliyle genişletir. Bu durum sadece jeopolitik çıkar değil, mezhepsel kimliğin yayılması anlamına gelir.
- Küresel sistem karşıtlığı: ABD, İsrail ve Batılı müttefikleri “tarihin zalimleri” olarak gösterilir. İran’ın nükleer programı ve ambargolara karşı direnişi, bu söylemle birleşerek halkın gözünde “meşru direniş hakkı” olarak kabul edilir.
- İslami dayanışma söylemi: Resmî söylem, tüm İslam dünyasına hitap eden “İslami uyanış” çağrısı yapar. Bu söylem, Sünni halklar arasında sempati kazanmak için stratejik biçimde kullanılır, ancak pratikte Şii merkezli siyasetin önceliği korunur.
5. Sonuç: Kimlik, Rıza ve Hegemonya Üçgeninde İran’ın Siyasal İnşası
İran İslam Cumhuriyeti, 1979’dan sonra siyasal kimliği dini ideolojiyle bütünleştirerek halkın bilinç dünyasında ve günlük yaşamında kapsamlı bir dönüşüm gerçekleştirmiştir. Velayet-i Fakih ilkesini merkeze alan teokratik siyasal model, dini semboller, tarihsel anlatılar, ideolojik aygıtlar ve kültürel ritüellerle meşrulaştırılmıştır.
Gramsci’nin hegemonya anlayışıyla uyumlu olarak, rejim yalnızca baskı yoluyla değil; halkın rızasını üretip yeniden üretme kabiliyetiyle de ayakta kalmaktadır. Siyasal kimlik, hem içeride muhalefeti bastırmak hem de dış politikada müdahaleci ve etki odaklı bir duruş sergilemek için etkin bir araç olarak kullanılmaktadır. Bu sistemde ideoloji sadece bireylerin inançlarını şekillendiren bir faktör değil; aynı zamanda devletin yönetim biçimi, meşruiyet mekanizması ve toplumsal mühendislik projesi haline gelmiştir.
İran’daki teokratik rejim siyasal kimliği yeniden inşa etmekle kalmamış, onu toplumsal bütünleşmenin, ulusal dayanışmanın ve uluslararası politik duruşun temel belirleyeni haline getirmiştir. Bu süreç, rejimin hem iç politikada hem de dış politikada sürekliliğini sağlamada kritik bir rol oynamaktadır. İran siyasal kimliği, din temelli ideolojik çerçeve içinde hem tarihsel mirası hem de çağdaş siyasi gerçeklikleri harmanlayarak kendine özgü bir hegemonik yapı oluşturmuştur. Böylece rejim, hem toplumu şekillendiren hem de bölgesel ve küresel düzeyde etkisini artıran güçlü bir siyasal yapı olarak varlığını sürdürmektedir.
KAYNAKÇA
https://www.rudaw.net/turkish/opinion/02072025
https://gazetepatika23.com/emperyalist-dalasta-yeni-sahne-israil-iran-savasi-168604.html
https://www.ozgurpolitika.com/haberi-iran-kaos-sistemine-gecti-201966
https://blog.ilem.org.tr/iranda-devrim-ve-sonrasi-teokratik-cumhuriyetin-dis-politikasi/
https://www.youtube.com/watch?v=i-bK2GwVYYE
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1177419
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/769486
https://tr.wikipedia.org/wiki/Velayet-i_fakih
https://politikaakademisi.org/2014/12/24/siyasal-sistemler-iran-islam-cumhuriyeti/
İRAN HERMENÖTİĞİ : VELAYET- İ FAKİH | Anka Enstitüsü
İRAN HERMENÖTİĞİ : VELAYET- İ FAKİH İran bölgesinin önemli güçleri arasında, bir kavşak noktasında bulunmaktadır. Bu…ankaenstitusu.com
GELENEK VE GELENEK İCADI ARASINDA: İRAN SİYASAL KÜLTÜRÜNDE HUMEYNİ REJİMİNİN YERİ
Bu çalışmada İran İslâm Devrimi ve ardından kurulan rejimin İran'ın ve Şiîliğin siyasal kültüründeki yerinin…www.academia.edu
https://www.academia.edu/117604251
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/3209410
https://acikerisim.uludag.edu.tr/server/api/core/bitstreams/3248b070-709e-4242-9a56-61cae70c69ae/
