Zamanı gölgelere sığdırdım artık. Yıldızlar puslu gönüllerde yanıp sönüyor. Hele birde güneş doğmadı mı, ay yüzlerin karanlık bekçisi oluyorsun biçare. Kendini anlatamamanın verdiği umutsuz yolculuk seni uzak yüzlerden selamlıyor. Kimsesizlik, yalnızlık birde umutsuzluk ekledin mi üstüne kara toprağın yedi kat dibine gömüyorsun kendini. Aramayan dost bildiğin dostların düşüncesi yok mu, kendi kendinin teselli defterini bile yazamıyorsun. Yalnız odaların, ışık vuran camlarından bakıyor, duyamadığın ayak seslerine küfrediyorsun.
Ulaşamadığımız, umut ettiğimiz dost bahçelerinin meyvesini yer olmuşuz. Her ısırıkta kurdun yarısı kalmış dişimizin arasında. Nefrete sarılmış bu düşünceler fesatlığın pençesinde tırmalamış beynimizi. Ya sen adı dost olan arkadaş. Sadece telefon ahizelerinde mi kalmalı sesin. Çare olamıyor musun bu zehir akıtan bedene. Seviliyorsun ama bilemiyorsun, çünkü bencilsin sevildiğin yere.