İzmir’de bir gün batımı diye söze başlamak istiyorum. Her İzmirlinin bağıra bağıra söylemek istediği ama aynı zamanda içinde bir ukde canlandırdığı bir şarkıdır İzmir’de gün batımı. Deniz Tekin’in o ince, narin sesi de şarkıya ayrı bir anlam katmakta. İzmir’i kendimle doyasıya bağdaştırmaktan ve ayrıca okulumun da burada olması sonucu ben de o ‘İzmirli’ sıfatına hemencecik bürünüyorum.
Öyledir İzmir. İzmirli olmak için burada doğman, büyümen ya da nesiller boyu bu topraklarda yaşamış olan bir ailen olmasını gerektirmez. İzmirli olmak çağdaş olmaktır bir bakıma. Okumaktır, sevmektir, sanat sevmektir, dans etmektir, kordon sahilinde yürüyüp denizin sesini dinlemek, vapura binip Karşıyaka’ya geçmektir. Bu esnada Göztepe- Karşıyaka muhabbeti yapmak, renklerini beğendiğinin marşlarını söylemektir. İzmir’in iki ayrı kalbidir Göztepe ile Karşıyaka. Okulumun ve yaşadığım yerin Bornova’da olma sebebi ile bir lütuf olarak Göztepeliyim ben. Sarının kırmızı olup aktığı semtin taraftarıyım.
İzmir aynı zamanda demokrasinin mucididir. Efesi ile antik kentleri ile bu konuda Türkiye’nin başkentidir. Bunu nesiller boyunca elinden geldiğince devam ettirmeye çalışmıştır. Bu yüzden de bir başkadır İzmir yerel yönetimi. Kişinin ya da kişilerin oluşturduğu bir sınıfın yönetimi değil; köylüyle, esnafıyla, üniversitesiyle, örgütüyle, STK’leriyle tüm İzmir’in yönetimidir. Bir yerde bir sıkıntı olduğunda tek sorumlu başkana değil tüm halka ithaf edilir. Yıllarca İzmir’in bu oy verişi de başkan ya da partilere değil hep fikre, kendine olmuştur.
İzmir’de vakit geçirmek kolaydır, Çok aramazsın ne yapacağını. Yapılacak aktiviteler hep belli bir yerde, ulaşımı kolaydır. Mesela en kötüsü, hiçbir şey bulamadığında, Kordon’a gidip sahil boyu Alsancak’a yürürsün. Alsancak’ta çimlere oturur; ister çekirdek, ister çerez-bira yaparsın. Sahilin en gözde materyalleri etrafa saçılmış siyah tekel poşetleridir. Sonra geçersin sahile, ister vapuru, ister denizi seyredersin.
İzmir, siyaset için de merkez noktadır. Örgütlenip haklarını savunmak, eylemlere katılmak, basın açıklamaları okumak; bu despotik Türkiye sahasında en özgür şehridir.
İzmir’in halkı da yiyecekleri de kendine özgü bir başkadır. Samimidir halkı. Güvenliğinden ‘gevrekçisine’ kadar halkla konuşmayı seven, ilgilenmekten, gülmekten zevk alan kişilerdir. Bir yönden de öğrenci şehridir çünkü. Okumanın, iletişimin güçlü olduğu bir yerdir.
Yiyecekleri ise hep kendine özgü ismiyle anılır ülkemizde. Meşhur bir geyiği vardır İzmirlilerin; ‘simit değil gevrek’ ‘çekirdek değil çiğdem’ ‘domates değil domat’ böyle devam eder. Çekirdeği bildiğimiz çekirdektir de simiti biraz farklıdır. Boyozu vardır mesela, poğaçaya benzer ama farklıdır, içine ister çikolata konur ister kıyma. Bombası da güzeldir. İçi çikolata kaplı hamurdur. Birden fazla yediğinizde sizi şeker komasına sokabilecek sıcak bir üründür.
Kısacası İzmir hep farklı olmayı, doyasıya eğlenmeyi, çağı yakalamayı, dünyayı iyi takip etmekten çok dünyanın takip edebileceği bir şehir yaratma derdindedir. Dünyaca ünlü sanatçıların dev tabloları, müthiş bir koruma eşliğinde Avrupa’dan buraya gelip aylarca sergilenir mesela ve sergi de hiç boş kalmaz. Güzeldir İzmir, farklıdır. Türkiye’nin batı yakası; Avrupa’ya, çağdaşlığa, demokratik ve laik ilkelere açılan kapısıdır. Türkiye’nin her ilinin İzmir gibi olmasını istemek biraz abes olacaktır sanırım – Çünkü Anadolu’nun her şehri kendine özgü güzeldir- ama İzmir’in hep İzmir gibi kalacağı bir gelecek temenni ederek yazımı sonlandırıyor; sevgiler diliyorum. Esen kalın!