Sen Başlat

Kaosun ardından kendi Cosmos’ umu bulmak ve mucizemi yaratmak adına yine masama oturuyor, kalemimi elime alıyorum. Önümde anılardan koca bir okyanusla, yeniden kendim olmayı, sadece kendime yazmayı bekliyorum.

“Ben insanlar ve sayfalardan ibaretim.” Ve insanların eksikliğinde; kelimelere cümlelere ve sayfalara sarılacağım.

İnsan bazen hayatın ona neler getirdiğini okuyamıyor, yada evrenin dilini anlayamıyor. Ama bir şeyler olup bittikten sonra baktığında, büyük resimde okunması gerekenler, ip uçları, kördüğümler, tüm desenler daha rahat okunabiliyor. Son zamanlarda çok okuyorum. Bazen bir bardak suyu, bazen bir iskambil kağıdını, bazen bir kahve fincanını. İnsan anlamaya açık olunca, evrenin dili zaten sizi her şeyi anlatıyor.

Bundan belki de birkaç ay önce bir sohbet arasında, “Human Design” akımıyla ilgilenen bir arkadaşım bana bu akımdaki 4 kişilik tipinden “Manifestors” (Gerçekleştirici) olduğumu hissettiğini söylemişti. Bunu auramdan anlamış. Human Design, içinde bulunduğumuz bu evrende, sonsuz enerji akışı içinde, hayatın kontrolümüz dışında gerçekleştiğini kabul ederek, bizim bu akıştaki rolümüzü kavramamızı, “kendi tasarımımızı yaşamayı” amaçlıyormuş. Ona ne olduğumu sorduğumdaysa, 4 kişilik tipi arasındaki doğal başlatıcı olduğunu söylemişti. Başlatıcı evrende bir şeyleri tetikler, etrafındakileri etkiler, ilham verir ve başlatır, “Generators” (Üretici) ise buna kaynak sağlar ve devam ettirirmiş. Bu noktada evrendeki tüm bu kaosun içindeki görevim başlatmak, gerçekleştirmek ve sonrasında akışa teslim olmakmış. Tıpkı yanımdan ayırmadan her günümü teker teker yazdığım, bu yazıyı yazarken yanımda duran, bir hediye ve anı olan 2022 ajandama dönüp baktığımda, okuduğum gibi 

“SEN BAŞLAT”

Evrende her şeyin bir eşiti, her şeyin bir dengi vardır. Her şey eşitlikler arasında yaşanır. Başlangıçların eşiti de vazgeçişler ve ayrılıklardır. Bu yüzden sanırım hiç sevmesem de, ben başlangıçların olduğu kadar vazgeçişlerin de insanıyım, çünkü ikisi aslında birbirini var eden aynı şeyler.

Vazgeçmeden başlayamaz insan.

Hayatımın belki de en zor kararını verdiğim şu günlerde, çok büyük bir ders alıyorum. Hayır demeyi, vazgeçmeyi, ayrılmayı öğreniyorum. Mutlu olmak kadar mutsuz olmayı öğreniyorum. Özlemeyi öğreniyorum. Çok sevdiğim bir yazarın da dediği gibi 

“Özlemin altın bir kafes olduğunu o zamanlar bilemezdim… Fakat özlemenin altın bir kafes olduğunu bilmediğim zamanlardan beri kendi içimde yalnızım. ”

Dalıp geçmişe gidiyorum, oradan atlayıp gelecekte yuvarlanıyorum sonra birden düşüyorum gerçekliğe. Birden hatırlıyorum kim olduğumu, nerde olduğumu, ne yaptığımı, nereye gittiğimi. Önümde anılardan koca bir okyanus, ben her gün dalıyor ve bir hazine çıkartıyorum. Bazen unutmak ister gibi oluyorum, ama insan hazineleri, mucizeleri nasıl unutur ki. Onların her biri, yeni başlangıçların kurdelesi, altın kapısı, taç yaprağı, mis kokusu. Her şey onlarla değerli, her şey onlarla güzel.

Mesafelere ve sınırlara gelecek olursak, onlar da abartılıyor bence. Mesafe, bir insanın her şeyi olmakla hiçbir şeyi olmamak arasındaki uzunluk; senden başka kimsesinin olmamasıyla, herkesin onunla olması arasındaki derinliktir. Birimlerle ölçülemez, ancak hissedilir ve hissettirilir. Siz hissetmez, hissettirmezseniz mesafeler uçar gider. Çünkü gerçeklik kalpte yaşanır.

2022’nin henüz yarısına geldik fakat ben bu yıl alacağım tüm dersleri almış, hayattaki yerimi ve rolümü öğrenmiş gibi hissediyorum. Şu durup kendimi dinlediğim, hayattan bir an kendimi alıp sadece pencereden dışarıya baktığım günlerde, dalıp gidiyorum. Hani olur ya çok kalın bir kitap okuyorsunuzdur. Kitap çok kalın ve çok sürükleyicidir ama uzun olması yine de sizi korkuyordur. Kitabı bir süre okuyup yarısını geçtikten sonra artık, korktuğunuz şey bu güzeller güzeli kitabı bitirmek olur. Ama sırf bir kitap çok güzel diye onu okumamak bence onu heba etmektir. Bu yüzden okur ve bitirirsiniz. Sonundaysa kitabın verdiği keyifle kendinizden geçmişsinizdir ama bir o kadar da yorgun ve bitkinsinizdir. İşte bende tam olarak böyle hissediyorum. Kitaplarındaki cümlelerin altını bile çizmeye kıyamadan okuyan, kütüphanesini ev olarak gören ve en sevdiği kitapları tekrar tekrar okumayı seven bir okur olarak, kütüphaneme kaldırdığım bu kitapları hep seveceğimi ve bir gün tekrar okuyacağımı biliyorum. Aslında uzun zamandır bu kadar uzun ve güzel bir kitap okumamıştım diyebilirim, uzun zamandır böyle mutlu olmamış, böyle yorulmamıştım. Ama sanırım hayat da böyle bir şey. Parçalandıkça, savruldukça yaşadığını hissediyor. Hata yaptıkça, üzüldükçe, kırıldıkça yaradılışından olduğundan emin oluyor insan. İşte bu yüzdendir sanırım, ben başlangıçların insanıyım. Ben vedaları sevmem, yarım kalmışlıkları, zorlamayla oldurmuşlukları, vazgeçmişlikleri sevmem. Ben baharı severim, umudu severim, başlangıçları severim, onlarla beslenirim. Bundan beni hep yeni başlangıçlarla hatırlayın.

-Pandora 

Pandora
Pandora
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Türkiye'de Şehirlerin İsimlerinin Anlamı

Türkiye'de Şehirlerin İsimlerinin Anlamı

Sonraki
Niçin Nostalji Severiz

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.