Davranışların Değişimi Çevresinde Birey ve Kavramın Keşfi

Kaynak belirtilmedi

  İnsanın, geçmişten günümüze düşüncelerinde ve davranışlarında fikir değişikliğinin olduğu bir gerçektir. İnsanlık değişti, değişiyor ve değişecek. Bugünün mutlak değişmez fikri veya davranış kalıbı olamaz. Peki bu değişim nasıl olmaktadır? Orta çağda normal karşılanan bir olay, günümüzde nasıl ve neden abes karşılanmaktadır? Bunu bir örnek yardımıyla açıklayalım.

  Günümüzde yemek yerken elle yememenin mantıklı bir açıklaması var mıdır? Genel olarak incelediğimizde, aynı kaptan yemek yemenin, hijyen açısından baktığımızda, herkesin aynı kaba el atmasının pek mantıklı bir açıklaması yapılamaz. Peki herkese ayrılan bir kap olursa insanlar elle yemeyi kabul edecekler midir? Neredeyse hiç kimse kendi özel kabından dahi elle yemeyi tercih etmez. Çünkü yağlı ellerle görünmek insanda bir ‘sıkıntı duygusu’ yaratır. İşte bu sıkıntı duygusu, aslında toplumsal baskı sonucu insanlarda ortaya çıkan öz denetim duygusudur. Yani elimizle yemek yemenin aslında mantıksal bir sebep -hijyen- dolayısıyla değil de toplumsal baskının bizi şekillendirdiği bir süreç içinde alışkanlık haline getirdiğini görüyoruz. Durum şudur ki; bu baskının içselleştirilmesiyle ve tekrara dayalı olarak alıştırılması, insanı uyulması gereken birtakım noktalara götürür. Bu içselleşme süreci öylesine kuvvetli olur ki, kimsenin bulunmadığı yerde dahi elimizle yemek yemeyiz.

  İnsan davranışlarına yön veren olgunun toplumsal baskı olduğunu gördük. Buradan çıkarılması gerekilen birkaç şey vardır. İlki şudur ki, insanlık idealizmin veya akılcılığın öne sürdüğü gibi birtakım şeylerle donatılmış şekilde değil, Locke’nin deyişiyle -tabula rassa- boş bir levha şeklinde gelmiştir. Öyle ki, buna bağlı olarak ikincil çıkarım; insanlığın mutlak doğru davranışları yoktur ki ancak öyle ya da böyle toplumsal alanda şekil almış davranışları vardır. Örneğin, orta çağda bedensel uzuvlardan rahatça bahsedilirken, insan dürtülerinden olan saldırganlık veya cinsellik konuları, cinselliğin resmedilişi, acı çeken köylüler, idam edilen insanlar, yapılan tablolarda rahatça yer alırken, bu durum yeni çağ ile insanda bir sıkıntı duygusu yaratarak kaybolmaya başlamıştır. Buna benzer şekilde, orta çağda yabancı insanların aynı yatakta rahatça yatabildiğini, bir soylunun duş alırken hizmetlisinin onun yanında durabildiğini görebiliyoruz. Yani gizli ve açık yapılan şeylerin sınırlarının birbirinden çok uzak olmadığını söyleyebiliriz.

  Bizim açıklama getirmemiz gereken konu ise şudur; eski ve yeni davranışlar açısından ele aldığımızda bu geçişliliğin içinden nasıl bir çözümleme yapabiliriz sorusudur. Yani bedensel konularda sıkıntı yaşamayan bir orta çağ insanı, sıkıntı duygusu yaratarak bu konulardaki öz denetimini arttırırken, ne gibi değişiklikler olmuştur? Aslında konu, geçişliliğin unsurlarını açıklamak değil, insana dair bir çözümleme arayışıdır.

  Bu durum, modernliğin veya kültürün hakimiyetiyle beraber, doğal olanın etkisinin kaybolmasıyla da açıklanabilir. Hepimiz doğal halimizle birer ‘hayvan’ isek, modernleşme çatısı altında, eğitilmiş hayvanızdır. Yani eğitimin bizi doğal halimizden koparıp, modernleşen bireyler haline getirdiğini söyleyebiliriz. Bunun gelişimini ise, kalabalığın, toplum olarak bir görülmesinden, birey olarak tane tane gözükmesine geçişin sonucu olarak görebiliriz. Her birimizin bir birey olduğu fark edilince, kavramların kendi içsel değeri oluşmaya başlamıştır. Kalabalığın toplum olarak görüldüğü yerde ise, yanlışı yapmanın doğru olmadığını söylerken, bunun gerekçesi havada kalmaktadır; ‘Bunu yapmamalısın, Neden? Çünkü yapmasan daha iyi olur’ Peki bu kim açısından daha iyi olur? Tabi ki diğerleri açısından. Buradaki durum şudur, insan davranışlarında öteki açısından rahatsız edici bir durumun sebebi, diğerlerini ‘rahatsız etme’ eylemidir. Bu eylem ise bir sonraki aşamada utanılıp, sıkılıp ötelenmiş bir davranışa dönüşmüştür. Yine bu sıkılma öteki insanın varlığından kaynaklanmaktadır. Yani davranış değişikliğinin veya utanma duygusunun yaratıcısı, utanılan kişiyle ortaya çıkmaktadır.

  Bu dönüşüm şuraya varmıştır; davranışların, öteki insanların varlığının sebebinden dolayı utanılacak bir durum olarak görülmesinden, kavramların kendi anlamlarının yine kendi içlerindeki anlamlarla, yani kendi kendinin ereğinin olması şeklinde dönüşmesi. Bu ise bireyin keşfiyle doğru orantılıdır. Birey keşfedilir, kavramlar toplumsal olmaktan uzaklaşıp, kendi içlerinde doğru veya yanlış olmaya başlar. Bugün, ‘yapmamalısın’ın sebebi, diğerlerini rahatsız ettiği için değil, kendi değeri olaraktan anlamlıdır. Bu ise toplumun geri çekilişini, tanrının doğadan geri çekilişiyle bağlantılıdır. Tanrı’nın doğallığının kayboluşu ise kültürü ortaya çıkartmıştır. (Hatta burada şöyle diyebiliriz; tanrının bir ‘toplumsal baskı’ olarak etkisinin kaybolmasıyla, Rönesans insanının keşfedilmesi ve baskının azalması. Orta Çağ’da her insanın bir amacı vardır. İnsan amaçlı olarak doğmuştur ve dolayısıyla insanlar birbirlerine bağlıdır. Rönesansla beraber özellikle içsel imanın keşfiyle, kolektivist anlayıştan uzaklaşma ve artık ‘kavramların’ değerlerinin veya anlamlarının, insanlarla sınırlı kalmayıp, kendi içsel değer veya anlamlarını kendiliklerinde barındırması.)

  Evet, buralar birbirleriyle bağlantılı olarak görülebilir. Bu insan davranışlarındaki değişimin sebebini ilk olarak toplumsal baskı sonucu insanın kendi öz denetim sahibi olmasıyla ilişkilendirdik. Bu doğrudur. Ardından insanın öz denetim sahibi olmasıyla beraber, artık toplum içindeki davranışların, bir karşılıklılık ilişkisi çerçevesinde hala belirlense de yani değişimin yapı taşı her ne kadar hala bu görünse de bugünkü ‘sıkıntı duyma’ sebebimizin, kavramların kendi içlerinde anlamlar taşımasıyla bağlantılı olduğunu da söyledik. Artık, elle yemek yememenin toplum içinde utandığımızdan değil de evde yalnız başımıza yesek dahi, elle yemememiz gerektiğini, daha doğrusu kendi öz zorlamamızın kuvvetinin şiddetiyle böyle yapmamız gerektiğini biliyoruz. Bunun sebebini ise, artık kavramların kendi içinde anlamlı oluşuyla bağlantı kurduk. Yani davranışlarımızdan duyduğumuz utanma ve sıkılma duygusu, başkalarından değil kendi içinde önemli olmasından dolayı anlamlıdır.

Mert Kara
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
ÖZEL GEREKSİNİMİ OLAN ÖĞRENCİLERİN TANILAMA VE DEĞERLENDİRİLME SÜRECİ

ÖZEL GEREKSİNİMİ OLAN ÖĞRENCİLERİN TANILAMA VE DEĞERLENDİRİLME SÜRECİ

Sonraki
Cilt kremi Nedir. Faydaları Nedir?

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.