İlk Yazı-Merhaba Yeni Sezon

İlk Yazı-Merhaba Yeni Sezon

İlk Yazı-Merhaba Yeni Sezon

Bugün ilk yazı. İlk yazılar zordur. ”Nasıl başlarım?”, ”Damdan düşer gibi mi girmeli?”, ”Kendini mi anlatmalı?”, vb. daha bir sürü soruya cevap aranır. Yazı yazmayı, senaryoyu hayatının merkezine koymuş biri olarak blog yazmanın ciddiyetine sonuna kadar inanıyorum. Bu yüzden Kooplog’a kaydolduğumdan beri (yani 1 haftadır) ”nasıl başlamalı”yı düşünüyorum açıkçası.

Bildiğiniz gibi ülkemizde Eylül ayı eski ve yeni televizyon dizilerinin start verdiği aydır. Özellikle orta sınıf ailelerde hane halkı Eylül ayıyla birlikte dizi seçmeye, seçtiği dizinin müdavimi olmaya veya önceki sezon ya da sezonlarda başlayan dizilerine yeniden kavuşmuş olmanın keyfini yaşamaya başlarlar. Eski kahramanla buluşmak, hikayeye kaldığı yerden devam etmek veya yeni kahraman ya da kahramanlar keşfederek onlarla yola çıkmak, televizyondan başka eğlence şansı ve ekonomik durumu olmayanlar için ideal bir zaman tüketme vesilesidir.

Sektörün içinde bulunanlar, bilfiil hayranlıkla seyredilen dizilerin ekibinde yer alanlar ve özellikle o diziyi yazan, yönetenler için ise Eylül ayı zorlu bir sınavın meyvelerinin alınmaya başladığı dönemdir. Doğal olarak bizler dizileri televizyon izleyicisi gözüyle izleyemeyiz. Bir mimarın başka bir mimar tarafından yapılan binaya bakışını, bir futbolcunun iki başka takımın maçını televizyondan ya da sahadan izlemesini, bir ressamın kendine denk başka bir ressamın sergisine gitmesini getirin gözünüzün önüne. Aynen öyledir. Eleştirel bakarız biz. Bunu kötü anlamda yazmadım. İçimizde, bir yerlerimizde hep ”burası iyi ama şurayı ben olsam şöyle yapardım” tarzı gizli düşüncelerimiz olur. Seyircinin dahi bazen acımasızca yerden yere vurduğu yapımlar hakkında bizim de irili ufaklı takdir ya da serzenişlere hakkımız olduğunu düşünüyorum.

Son birkaç sezondur takıntım senaryo ve cinsiyet üzerine. Dizi bölümlerinin süre olarak neredeyse 150 dakikalara ulaşması, yazma süresinin 3, en fazla 4 günle sınırlı olması, içeriğin korunması, hikaye devamlılığı, karakter problemleri, vs. gibi nedenlerle artık dizi senaryoları, 2 kişiden başlayıp bazen 5-6 kişilere ulaşan senaryo ekipleri tarafından yazılıyor. Bunun gerekliliği, ekip uyumu, paylaşım gibi sorular başka bir yazının konusu. Burada bahsetmeye çalıştığım ekip seçimi ve bu seçimin zaman zaman (hatta çoğu zaman) dizi içinde sıkıntılı sonuçlara sebep olduğu. 

Bizde senaryo ekipleri genellikle baş senarist tarafından oluşturulur. Yapımcıyla anlaşan ve işi alan baş senarist, işin ağırlığına göre yöneteceği ekibi kurar ve yukarıda bahsettiğimiz gibi ekibin sayısını belirler. Senaryoya dönüşecek hikayede çok absürt bir durum olmadığı taktirde, genellikle eşit ağırlıklı erkek ve kadın karakterler yer alır ve işte sıkıntı tam da burada başlar. Son birkaç sezondur baş senarist erkekse erkeklerden, kadınsa kadınlardan oluşan senaryo ekipleri oluşturmak moda oldu (nedenleri yine bir başka yazı konusu). Şimdi ”ne var bunda, öyle anlaşıyorlar demek ki” diyenleriniz çıkacaktır ama kazın ayağı hiç de öyle değil. 

Dikkat edin dizilere, karakterlere dikkat edin, diyaloglara özellikle dikkat edin. Dizinin hangi cins senaryo ekibi tarafından yazıldığı (maalesef) hemen anlaşılır hale geldi. Oysa bizde bir ilke vardır. Her karakterin kendine has yapısı, davranış biçimi, hareket tarzı farklıdır. Kimse aynı değildir ve senarist her karakteri, o karaktere bürünerek yazar. Bizim dizilerimizde ise (bazılarını ayıralım) karakterler erkek senaryo ekibi tarafından yazılıyorsa erkeksidir, erkek baskın karakterlidir ve tek bir dilde konuşurlar (senaristin dili), kadın senaryo ekibi tarafından yazılıyorsa bu kez kadınsıdır, kadın baskın karakterlidir ve yine tek bir dilde konuşurlar (senaristin dili). Erkek senarist dizilerinde felsefe yapan, ders veren, haklı olan hep erkek, kadın dizilerinde ise kadındır. Bu yüzden de dizilerimizi iki cins bir arada seyretmez. Seyircilerimiz ya erkek ya da kadın ağırlıklıdır.

Hep deriz ki, ekip çalışmasında cinsiyeti mümkün olduğu kadar eşit tutalım, bir senarist aynı anda birçok karaktere bürünemiyorsa kadını kadın, erkeği erkek senarist yazsın. Hep deriz ki 60 yaşındaki iki insanın aşkını 25 yaşındaki yeni yetme yazmasın. Hep deriz ki araştırma gerektiren teknik konular (cinayet, tıp, hukuk gibi) danışılmadan veya öğrenilmeden yazılmasın. Ve yukarıdaki gibi, hep deriz ki erkekle kadın farklı cinslerdir (eşitlikten bahsetmiyorum, lütfen yanlış anlaşılmasın) davranış biçimlerinden dillerine, yapılarından alışkanlıklarına kadar farklı düşünür uygularlar. Ve yine hep deriz ki, ey senarist kardeşim kadın ya da erkek partnerini ekibine alırken bunları göz önünde bulundur.

Biz hep deriz de…             

Sabri Saydam
Senarist/Yönetmen
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Türkiye’de Televizyonun Büyülü Gücü
Televizyon

Türkiye’de Televizyonun Büyülü Gücü

Sonraki
Önce İnsan…

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.