Her Şey Güzel Olacak Mı?

Artık her düşüncemiz ve kaygımız geleceğe yönelik…

Dünya bir değişimden geçecek.

Önemli olan, bizlerin, yaşanan değişime ayak uydurup uyduramayacağımız!

Her şeyden önce, ilk endişe konusu, toplumların salgın sonrası nasıl bir yaşamla muhatap olacağı?

Otokrat eğilimlerin artabileceği artık sürekli söylenegelen bir tehlike ve tehdit algılaması oldu. Evet, bizler yazmaktan, sizler de okumaktan bıktınız ama…

Gelecekte demokrasileri totaliter rejim baskıları beklemekte(?)

Tabii umuyorum ki, toplumlar olsun, ülkeler olsun, hükümetler olsun, akil adamlar dediğimiz kamuoyunun ağzının içine baktığı kişiler, demokrasiden yüz çevirerek, olmayacak yollara sapmazlar.

Öncelikli tartışma konumuz, ekonomi olacak. Ekonomilerin daralması, ekonomik büyümenin yavaşlaması, işsizliğin tavan yapacak olması, ülke ekonomilerinin can damarı olan küçük ve orta boylu işletmelerin direnme güçlerinin kalmadığı bir süreçte…

Doğal olarak, toplumsal çalkantılar da baş gösterecektir. Önemli olan, siyasete ve ekonomiye yön verenlerin, akıl ve çağdaşlık yolundan sapmamalarıdır. Önümüzdeki dönemlerde ekonomik tabanlı gelişmelere bakıldığında, teknolojinin geldiği düzeyde dikkate alındığında, sanırım artık daha fazla bir mekâna bağlı olmadan iş yapma ve üretim kültürü gelişecek. Bu durum da yine iş piyasalarında köklü değişimlere neden olabilir.

Bir kere en büyük sorun ekonomik tabanlı olarak, yeterince ekonomik genişleme sağlanmayınca, ülkelerin kaynakları da vatandaşlarını adil olarak doyurmaya kâfi gelmeyecek, bununla beraber açlık sorunları tezahür edecektir. İklim değişiklikleri son dönemlerde çok fazla tartışılmakta. Tarım politikalarının tutarlı bir biçimde sürdürülmesi gerekecek. Bilgi çağında toplumlar, artık kırsal yaşamdan ve tarım üretiminden iyice koptu. Gerçi gelişmiş ülkeler, sermaye yoğun üretim teknikleriyle tarımsal üretimde maksimum verimlilik elde etmekteler.

*****

Tabii ki bence, yazılarımda sıkça dile getirdiğim gibi su çok büyük sorun olacak ilerleyen dönemlerde. Temiz içme suyunun tedariki, su kaynaklarının daha ne kadar yıl daha yeteceği büyük bir sorun olarak, hükümet yetkililerini kara kara düşündürecek.

Özellikle gelecekte, belirttiğim gibi alışkanlıklarımız değişeceğinden ötürü, iş yapma kültürümüz de değişecek. Belki bundan böyle, dünyanın sayılı ekonomilerine yön veren devletler, silaha veya petrole yatırdıkları büyük parasal meblağları, ileride çıkması olası yeni salgınları önlemek babında bilimsel araştırmalara yönlendireceklerdir. Özellikle, ar-ge faaliyetlerinin yoğunluk kazanabileceği söylenebilir.

Bu salgın sonrası döneme hazırlıklı olmak durumundayız. Fiziki mesafe kuralları ve temastan uzak yaşam kuralları belki uzunca bir süre daha yaşamlarımızı kontrol altında tutacağından ötürü, dijital bir dünyada yaşayabileceğimizi ifade edebiliriz. Ticaretten hizmet sektörüne, lojistikten, diğer ekonomik faaliyetlere kadar, dijital teknolojinin olanak ve fırsatlarından yararlandığımız yeni bir dünya bizleri bekleyecek.

Tabii, ekonomik yaşamda dönüşümler yaşanacakta, bu dönüşümlere yön verecek karar alıcılar ile bilirkişiler nasıl bir dünya tasavvur ediyorlar? Artık, bilimsellikten ve akılcılıktan ödün veremeyeceğimiz bir dönemdeyiz. Siyasal İslam tarzı siyasaların ülkelere gönenç ve refah sağlayamadığı ortada. Mukaddes değerler üzerinden siyaset yapmak, kendi inanç dünyanı siyasetinin merkezine taşımak, kendin gibi inanmayanları ve düşünmeyenleri ötekileştirmek, bu siyasal eğilimlerin iflas ettiğini hep birlikte gördük.

Enerjimizi boş yere harcamanın da ülkeye bir hayır getirmediğini gördük. Bölen, saflara ayıran siyaset dilinin, ülkemizin içe kapanmasına da neden olduğu aşikâr. Bu yeni dönemde artık bazı şeyleri güncellemek durumundayız. Siyasetimizi ne dinle ne de herhangi bir etnik kökenle sürdürmenin getirisini göremedik. Sürekli olarak krizlere gark olduk. İslamî kodlarla siyaset sürdürmenin, mahalle kültürünü, siyasal mahallelerle değiştirmenin, yani “Biz” “Onlar” ayrışmasının, bizleri dediğim gibi hep gerilettiğini çok kere deneyimledik. Artık birbirimizi ayrıştıran değil, birbirimizi daha anlamaya çalışan bir dil ve siyaset kültürü inşa etmek “zorundayız”.

Güçlü bir demokratik mekanizma inşa etmeden, mukaddes değerlerle siyasette ısrar ederek, kendi ahlâk anlayışını tek ve biricikmiş gibi tüm topluma dayatarak, bizlerin bir yerlere, özellikle ağzımıza pelesenk olagelen “muasır medeniyet” düzeyine ulaşmamız çok zor görünmekte. Onun için ilk önce şu psikolojik ve siyasal barikatlarımızdan kurtulmamız gerekmekte.

Erhan Salman
Ben, ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ, ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ BÖLÜMÜ mezunuyum... Kitap okur, köşe/kitap yazarım... Elimden geldiğince ilgi alanım doğrultusunda yazmak, en büyük tutkum ve hedefim. SEVGİYLE OKUYUN...
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
İkiye Yirmiiki Dakika Kala

İkiye Yirmiiki Dakika Kala

Sonraki
19 Mayıs 1919

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.