Gelişim, denizde yüzmek gibi bir şey.. Yani nasıl ki denizdeyken hayatta kalabilmek için yüzmek gerekiyorsa, hayatta kalabilmek ve sadece nefes alan değil hayatı içine sindire sindire yaşayabilmek için gelişim gerekli..İnsanın nasıl ki denizde olduğum yerde durayım hiçbir yere kıpırdamayayım deyip hiç hareket etmeden durma imkanı yoksa, hayatta da öyle.. Hep aynı seviyede kalabilmek mümkün değil.. Ya gelişmeyi seçip hayatımızın sorumluluğunu üstlenerek ve çevremizdekilerin de kendilerini geliştirmeleri konusunda onlara katalizör olarak hayatımızın kalitesini arttırmak için adım atarız ya da kendimizi hayat şartlarımızın kucağına bırakıp onu, bunu, kaderi vs. suçlayarak kurban rolüne bürünüp hayatımızdan sürekli şikayet eden ve kendimizi hiçbir şeyi değiştirme gücüne sahip olmadığımıza inandırarak bedenen canlı ama ruhen ölü bir insan olmaya mahkum ederiz..Yani kısacası, “gelişim” hayatın olmazsa olmazıdır..
Bazen zor gelir devam edebilmek ama bizi geri tutan aslında yolun uzun olduğunu düşünmemiz ve ne kadar yol geldiğimizi unutmamız… Halbuki ne kadar da uzun bir yoldan gelmişsindir.. Ne engebeler, ne gelgitler yaşadın, çok üzüldün, çok güldün, çok ağladın ama aslında hepsi de seni ilerletti, seni büyüttü.. Duygularınla dost olmanı sağladılar..
Kolay değildir ama bakarsın ki o kadar yolu kat eden sensin. Şimdi kutla kendini… Kendini takdir et… Şimdi dur, derin bir nefes al ve kendine de ki: “Aferin kızım sen busun işte, her geçen gün daha da iyiye gidiyorsun, iyi ki yoldasın, iyi ki varsın!”