BÜYÜLÜ ANLARA TANIK OLMAK:
Bir doğum günü kutlamasına, iki sevenin kavuşmasına veya bir evlilik teklifine şahit olduğunuzu düşünün bir. İlk ikisi neyse de evlilik teklifine şahit olmak gerçekten insanın içini saf bir mutlulukla dolduruyor. İki insanın ebedi kavuşmasındaki ilk ana şahit oluyoruz sonuçta, içten içe “Acaba bizim evlilik teklifimiz nasıl olacak” Diye düşünüyor, bir umutlanıp bir kederleniyoruz.
Herkes ister bu anlara denk gelmeyi. Küçük bir çocuğun ilk büyük doğum günü partisinin verildiği bir kafede şans eseri pizza yemeyi, belki iki heyecanlı lise öğrencisinin ilk buluşmasını, evlilik tekliflerinin en sadesi bile, o kadar mutlu eder ki o ana denk gelen insanı.
Biz Türk insanları çok duygusal olmamızla biliniriz, ülkenin büyük bir kısmı bir kısmı gerçek anlamda duygusal, diğerlerinin ise ya duyguları çoktan vefat etmiş ya da derinlerde bir yerlerde gizliyorlar onları.
E tabi duygusal görüp faydalanmak, suistimal etmek isteyen çok. Merhametten yararlanıp karşıdakini zor durumda bırakan da çok, özel anların büyüsünü bile kaçıracak çirkeflikte olan insanlarda var anlayacağınız. Ondan dolayı da hak veriyorum duygularını buzdan kalelerin içindeki sandıklarda gizleyenlere.
Doğum günü sürprizlerini berbat eden, ilgiyi kendi üzerinde toplamayı seven veyahut herkesi kendi gibi sanan insanlar, kaçış yok böylelerinden maalesef.
Boş verelim ama biz büyülü anlardan devam edelim.
Düşünsenize, sevdiğiniz adam size evlilik teklifi ediyor, güzel bir teknede, çevrede gençler, yaşlılar, çocuklar, heyecandan ikiniz de ayakta zor duruyorsunuz, elleriniz tir tir titriyor, herkes size bakıyor. Çok büyülü bir an, gurur verici, insanları ikiye bölen, kimini hayale sürükleyen, kimini geçmişin yasına boğan.
İyisiyle kötüsüyle büyüsüyle, bu anlar, insanı biraz daha hayata bağlar ve biraz daha umut verir geleceğe dair. Mutluluğa adım atanları gördüğünde o da mutlu olmak ister, daha pozitif bakar bu sayede hayata. Yeniden doğmaz belki tek bir olaydan sonra ama yeniden doğmayı ilk düşlediği andır büyülü olayın yaşandığı an.
Umutlanmak, bir sineğin kanadındaki renge bel bağlamak, birini sevmeye bahane aramak, soğumamak için elinden gelenin fazlasını yapmak. İnsan, bu sayede insan, bu yüzden ayrılıyor hayvanlardan. Düşünebildiği ve ötesine geçebildiği, merhametli olduğu ve kıyamadığı, sevdiğini affetmek için, onu sevmediği güne kadar hep bir yol aradığı için.
Yoksa hayvanların da büyülü anları olmakta, ama onlar bizim gibi reaksiyon verememekte.
Bizi ayıran farkların farkında olup, üzerimize düşen bütün sorumlulukları sırtlayıp, belki de sineğin kanadındaki renge değil, rengin baş harfine bile umut bağlamalıyız ki biz yeniden bir şekilde ayağa kalkalım, sıradaki büyülü anı da sevdiğimize biz yaşatalım.
Bir hikayenin de kahramanı biz olalım.