Sistemin robotlaştırılmış kölelerinden olmadığım için endişeliyim. Şimdi bir patronum olsa da bana hakaret etse! Prosedür gereği sekiz saate imza atıp on iki saat kaslarımı yırtarcasına ya da başımı patlatan stresle zevkle çalışsam hiç de kötü olmazdı. Ege’nin bir tatil beldesine geldim. Hani herkesin hayali olan şu Ege’de bir tatil kasabası var ya işte ben kasaba değil de ilçeye geldim. Turizmin şanındandır galiba kira fiyatları cinayet silahı gibi. Emlakçı ve ev sahibi kurbanını bekliyor. Kiminin elinde senet kiminin elinde tahliye taahhütnamesi bilmem ne… Zaten soyuyorsunuz niye şov yapıyorsunuz? Neyse şimdilik planım buralarda bir iş bulup çalışmak. Zaten tatil sezonu değil. Eski mesleğim tamirciliğe dönecek gibiyim. Öyle sigortam olsun, asgari ücret alayım falan gibi kriterlerim de yok şimdilik. Çok şükür köle olabilecek enerji ve zihinsel güç bende var. Birkaç yere özgeçmiş bıraktım. Şu duygusuz özgeçmişlerden. Yeni modern adı ile CV… Geçmişte neler yaptığınıza dair alıntılar var. İşveren bakıp “ben bu adamın önüne attığım üç kuruşluk parayla arkasındaki tüyleri yolabilir miyim?” diye sorguluyor. Bu arada gözlerinizin içine de bakıyor anlamak için. Neyi mi? “Şimdi bu adam stresli ortama dayanabilir mi? Dayanamazsa sesini yükseltip isyan edebilir mi? Asabi mi bu adam? Yoksa bu pandemi ortamında verdiğimiz işe minnet edip kadere boyun eğer ve bu acımasız sisteme katlanabilir mi?” Evet sevgili arkadaşlarım katlanacağım. Kim kime bu dönemde bu kadar para verir değil mi? Hem de yattığı yerden. Emeğiniz mi? Emek kimin umrunda? Tabi çalışacağım sesimi çıkarmadan. İş veriyorlar bana bir de isyan mı edeceğim? Çok ayıp! İnanılmaz ayıp!
Gelip yerleştiğim ilçede sanırım doğduğum yerlerde gördüğüm evler yok. Hepsi villa tarzında. Merkezde durum böyle. Kenar mahallelerde elbette var üzerine yoksulluğun kokusu sinmiş evler. Öyle ya! gariban olmadığı zaman bir yerleşkede işler yürümez. Garibanlar, yoksullar, ötekileştirilmiş olanlar olacak ki villada yaşayan can yurttaşlar varlıklarını hatırlasın. Hem kim yapacak ayak işlerini? Kim az paraya eyvallah deyip birilerinin midesini bulandıran işleri evine ekmek götürmek niyetiyle yapacak? Ekmeğin derdinde olan kim? Bu kaymak tabaka ekmek yemez zaten. Geçen hafta yol arkadaşımla birlikte pazara gittik. Malum kiraya verdiğimiz para cebimizi acıttı. Biz de pazardan alıp yeriz dedik. Sonuçta annelerimizin pazar arabasını kıvrak hareketlerle insanlara değmeden kullanan çocuklardık. Ekonomiyi pazar ve bakkalda öğrenmiştik. Pazarda fiyatlar o kadar anormal ki adını yurdun dört bir yanına duyurmuş marketler daha ucuz. Ben çözemedim bu işi. Belki yerleşim yerine yakın olan tarlaları o kadar uzaktır ki nakliye ücreti eklemişlerdir. Yoksa niye fazla olsun canım toprağı üretime elverişli olmayıp sebze meyveyi kilometrelerce uzaktan getirmek zorunda kalan diğer illerden?. Belki de turistik yerdir. Ondandır. Belki de. ?.
Ev sahiplerinin çoğu yabancı uyruklu insanlardan oluşuyor. Belki de refahı abartan bir ülkeden gelmiş insanlar bunlar. Yüzlerinde bizimki gibi yoksulluğun, çaresizliğin, ezilmişliğin yarattığı kırışıklık ve mimikler yok. Böyle tenlerini bile sanki yeni satın almışlar. Tanımadığın birisine gülümseyerek selam vermek, spor yaparak beden ve zihin sağlığını korumaya çalışmak, nazik ve kibar olmak gibi birçok insani özelliği yerine getirebiliyorlar. Gayet temiz yüzlü ve sportif insanlar. Ben elimde poşetle marketin önünden geçerken yansımama bakıyorum. Kamburlaşmış sırtım ve artık esmerleşmenin ötesine geçip tütün dumanıyla çifte kavrulmuş ten rengimi görünce kendimi Kafka’nın Gregor Samsa’sı gibi hissediyorum.
Şimdilik ayağımdaki ayakkabı yırtılana kadar, Apart sahibine verecek kira ve fatura parası bulamayıncaya kadar, kendimi kendi ülkemde ötekileştirilmiş pasif bir korkak gibi hissetmenin derinliklerini yaşayana kadar iş aramaya devam edeceğim. Belki özgür olurum. Başka bir hayatta!