YOKSUL ÇOCUKLUK
Biz ülkenin önde gelen aileleri kadar şanslı olamadık hiçbir zaman.
Alt düzey görülüp, itip kakıldık. Ailemiz bize ne almak istiyorsa daha azını aldı, biz ne hayal ettiysek çeyreğine kavuştuk. Bu uzun yıllar boyunca da devam etti, sürekli yarım kaldı hayallerimiz, hepsini cebimize alıp öyle büyümeyi seçtik biz. Erken yaşta olgunlaştık, ergen olamadan adam olduk belki bu sayede.
Kaç kişi 18. Yaşını sanayide kutladı?
Kaç çocuk tabakhanenin buğulu cam dolaplarına yazdı hayallerini?
Sprey ile duvara aşkını yazan çocuklara hep kızdık biz. Peki soruyorum size, acı çekmemiş olsaydı deler miydi dağları Ferhat? Şimdi tekrar soruyorum, acı çekmemiş bir kalp, yazar mı aşkını okul duvarlarına hiç?
İnsan duygusunu bastırabildiği sürece ortaya dökmez, kimselere belli etmez zaten. Peki ya bastıramayanlar ne olacak? Onlar ne yapacaklar?
Ben söyleyeyim, gidip duvarlara, köprü altlarına, sevdiklerinin mahallelerine yazacaklar. Çünkü bazılarımızın cebinde para olmasa dahi aşklarımız iki paralık dedirtmeyiz. Yoksulluk koymaz asi gençlere. En çok çocuklara koyar, hem de her şeyin farkında olan çocuklara. Kabullenmiştir o yoksul olduğunu. Artık hayata hayali bir pencereden bakmıyordur, genç yaşta realist bir birey haline gelmiş, ihtiyaçlarından kısıyordur. Hiç almadı ailesi ona, o çok istediği futbol topunu. Hiç olmadı onun rengarenk repertuvarı ile gözlere şölen olan boyama kalemleri, isteyemezdi zaten bu halde oyun konsolunu, hangi yüzle isterdi ki. Nelerden vazgeçmişti gerçekleri bildiği için.
Çok zayıfladın diyenlere “yiyemiyorum” demek kadar ağırı var mıydı bu hayatta. Kaç insan acaba, önüne az yemek geldiğinde, dışarıya “Diyet yapıyorum.” Diye lanse etti ki bunu?
Kimler ne yaşadı da acaba biz onları anlamadık, anlayamadık.
Yoksulluk ve sefalet içinde büyüyen onca insanın en büyük dileği değil midir, bir günlüğüne de olsun tıka basa doyabilmek, istediği kadar parayı birkaç saatliğine de olsa harcayabilmek. Benliğini kısa bir süreliğine de olsa unutmak. Her mazlumun ortak dileğidir bunlar.
Zaman zaman onlarında yüzü gülmez mi derseniz, tabi ki güler.
Bayramlar misal, o çocuklar için festival tadında geçer her zaman, hep yüzleri neşe ile güler onların. Çünkü temiz kıyafet giyerler, kimse anlamaz yüreklerindeki acıyı. Onlarda bunu isterler ya zaten, herkes gibi olmak, bir günlüğüne bile olsa mutlu ve sınıfsız olmak. Onları yoksul yetiştirmek tabi ki bizim ayıbımız değil, istisnai durumlar olmadığı sürece. Zira bazı şeyler elimizdedir, bir işe başvuru yapmak, cv oluşturmak gibi. Tabi bunlar elimizde diye, kovulma tarihimizi önceden tahmin edemediğimiz için kendimizi suçlayamayız, her şey elimizde olacak diye bir kaide yok ki olması da mümkün değil.
Yine de bazen keşke diyorum, bazı insanlarda, yoksulun merhameti olsa, onları hor kullanmayı kesseler, kadınlarına ve çocuklarına hak ettiği değeri verip, erkeklerine saygı gösterseler.
Böyle dememin sebebi de onların yaşadıkları hayatı, varlıklı olan ailelerdeki çocukların kaldıramayacak düzeyde gençler olmaları. Ve biliyor musunuz? Hiçbir zaman anlamayacaklar o çocukları. Ziyadesiyle ezmeye, hor görmeye, rencide edip, makara yapmaya devam edecekler, benimseyemezler ki onları, beceremezler bunu. Berkecan kadar para harcayamadığı için sevdiği kıza güzel hediyeler alamadı hiçbir zaman Metin. Emre aşkını duvarlara yazmış olsa dahi Buket onu ailesine sevdiremedi, seviyelerini aşağıya çekeceğini düşündükleri için.
Ne aşklar yandı maddiyat uğruna ah bir bilseniz! Ne sevdalar susturuldu seviye farkları yüzünden.
O andan sonra anladım ben, büyüklerimiz bize boşuna “Üzülmeye hazır ol, bizi her zaman üzecekler.” Demiyormuş. Varmış bir bildikleri.
FAKİRİN GÜLÜŞÜ ZENGİNİN GÖZYAŞI GİBİDİR:
Yine de onca şeye rağmen, en güzel gülüşler hep acılı hayatların yoksul çocuklarına ait olmuyor mu sizce de?
Zenginin gözyaşı kadar değerlidir fakirin gülüşü. Çünkü zengin ağladığında tüm dikkatleri üzerine çeker, sesini daha çabuk duyurur, haline isyanlar eder, birkaç dakika sonra ise son model telefonunu eline tekrar geçirir, daha çabuk atlatır can sıkıntısını, para ve imkan sayesinde. Daha çabuk yoluna girer onun için her şey. Yine de o kadar önemli bir andır ki varlıklı bireylerin gözyaşı döktüğü anlar, herkes merak eder sebebini, bazıları hemen o an, bazıları da gülüşlerini yakaladıkları an gidip sorarlar hemen hüznünün sebebini.
Ama fakir öyle midir?
Fakir ağlarken kimse görmez onu, alışıklardır çünkü sorunlarına, bilmeseler bile denk gelmişlerdir en kötü, çok sık gözyaşı banyosu ettiği için. Hem zaten görseler de fark etmez fakir için, derdine ağlıyordur o insanların vicdanına değil. Gülüşüne oranla daha değersizdir bu yüzden bir yoksulun göz yaşları.
Zenginin de gülüşü, gözyaşına kıyasla daha az değerlidir derim ben her zaman, akademik bir başarı olmadığı sürece geçerli bu düşüncem tabi, eğitim sistemi her ne kadar hepimizi tek bir çatı altında toplayıp, aslında bize bu çatının altında ne kadar uyumsuz olduğumuzu adeta özetlese de konu başarıya geldiğinde, zengin ve fakir eşdeğerdir ve eğitim ayrım yapmaz diye üstüne basarak söyleniyor, özel okulların varlığı unutularak sanırım.
Bunun dışında neden daha az öne çıkar zenginin gülüşü ve neden fakirin gülümsemesi kadar değerli değildir derseniz eğer, sebebi zenginin gözyaşı ile aynıdır derim, çok güler zengin, neredeyse her gün güler, istediği şeylere para karşılığı kolaylıkla sahip olduğundandır sanırım gülüşünün samimiyetsizliği.
Dediğim gibi ya bir başarıyı ister değer kazanmak için ya da hatıra kutusunda saklamaya değer izler bırakacak bir günü. Fakir ise güldüğünde, zengini dair etkiler, en gerçek gülüş ondadır hep, sevmez yapaylığı, beceremez yalandan gülümsemeyi, hep bir ima taşır kırgınlıklarının altında ama gülüşleri saf ve masumca bir doğallık taşır yapısında.
Yine de fakiri ağlatır, zengini güldürür hayat, doğanın kanunu da hiç bozulmamış olur böylelikle.
Bu adaletsizlik ise en çok çocukların canını yakar, masumluğun zirvesinde oldukları için, ve hep kopartılır yoksul oğlan, varlıklı kızın yanından, itibarlarına leke sürdüğü (!) düşünüldüğü için.