Göçmen, mülteci, sığınmacı, geçici koruma gibi hukuki statüler her ülkenin belirlediği kendi yasal mevzuatında düzenlenmiş şekilde ele alınmaktadır. Göçmenlik veya mültecilikten vatandaşlığa geçiş, kaldıkları ülkelerin yasal haklarından yararlanmasını sağlanması için bir takım düzenlemelerin yapılmasıyla gerek entegrasyon ile gerekse asimilasyon şeklinde veya ırkçı yaklaşımlar ile vatandaşlık verilebilmektedir. Mültecilere uygulanan vatandaşlığa geçiş süreçleri yasal şekilde yerleşik durumda olan yabancıların aldıkları vatandaşlık süreçleri benzerlik gösterilebileceği gibi bağımsız da olabilmektedir. Kimi ülkeler yasal şekilde vatandaşlık alanlara kolaylık gösterebilirken mültecilere ayrı bir yasal düzenleme yapabilmektedirler. Kimi ülkeler ise yasal şekilde nasıl vatandaşlık alınıyorsa mültecilere de aynı vatandaşlık süreçleri uygulayabilmektedir. Türkiye’de ise mültecilerin Türk vatandaşlığına geçişini düzenleyen özel bir yasa yoktur ancak göçmenlerin istisnai yolla Türk vatandaşlığını kazanabilmelerine ilişkin yasal zemin mevcuttur.
Günümüzde sadece düzenli göçmen değil düzensiz göçmenleri ve hatta sığınmacı ve mültecileri de kapsayacak şekilde küresel bir göç haline gelmiştir. Daha iyi şartlarda yaşama isteğinde bulunan göçmenler ile savaştan kaçıp hayatını kurtarmak isteyen sığınmacı ve mülteciler aynı yabancı kategorisinde olmakla birlikte uygulanan kanunlar çerçevesinde farklı düzenlemelere tabii tutulurlar.
1951 Birleşmiş Milletlerde imzalanan Cenevre Sözleşmesinde, mülteci kavramı: “ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen her şahıs ” olarak tanımlarken, sığınmacılar ise mülteci olarak uluslararası koruma arayan ancak bu statüyü resmi olarak henüz elde etmemiş olan kişiler olarak tanımlamaktadır. Eğer ki sığınmacılar resmi statüleri değerlendirilme aşamasındaysa bu süreçte geldikleri ülkelere zorla geri gönderilemezler ve temel hakların korunması gerekmektedir.
Mülteci konumunda olan kişilerin bulundukları ülkelerin mevcut yasalarına göre yasal yabancılarla aynı haklara sahip olabilecekleri gibi bazen de yasal yabancılara yakın hak ve yükümlü olabilmektedir. Mülteciler gıdaya erişim, mahkeme önünde adil yargılanma, eğitim, sağlık, kamu ve sosyal yardımlara erişim, vergi ödeme, çalışma şartları gibi durumlarda yasal yabancılara sağlanan haklardan da aynı şekilde yararlanabilmektedir. Tabi ki bir ülke yabancılara vatandaşlık vermek istiyorsa o ülkeyle olan siyasi, ekonomik, tarihsel ve kültürel ilişkileri dikkate alır. Yabancılar yasal şekilde başka bir ülkede ikamet edebilirken mülteci, sığınmacı, düzensiz göçmen gibiler ise bulundukları ülke ile vatandaşlık bağı bulunmadığından yabancı kişiler kategorisinde değerlendirilebilir.
Türkiye’nin mülteciler konusundaki yaklaşımlarına bakıldığında Cenevre Sözleşmesi’ni coğrafi kısıtlama ile uygulamaktadır. Türkiye Avrupa ülkelerinde meydana gelen olaylar nedeniyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için ülkesini terk ederek Türkiye’ye gelen yabancıya veya vatansız kişiye mülteci statüsü verilebilir. Bu şartların yanı sıra beraber Avrupa dışından gelenlere de şartlı mülteci statüsü verilebilir. Şartlı mülteci statüsü verilenlere, üçüncü ülkeye yerleştirilinceye kadar Türkiye’de kalmaları için geçici ikame izni verilmektedir.
Türkiye sözleşmeye koyduğu coğrafi şartlar nedeniyle Avrupa’dan gelenler dışında kimseyi mülteci statüsünde görmemektedir. Yani Türkiye Avrupa’dan gelenleri mülteci kabul ederken Doğu’dan gelenleri geçici koruma statüsü vermektedir. Sığınmacıların Türkiye’de kaldığı sürece ülkelerine gönderilme ihtimali vardır. Avrupa Birliğinin sığınmacıların Türkiye’de kalmasını istemesi Birleşmiş Milletler Sözleşmesine aykırıdır. Yani Avrupa Birliğinin para karşılığında sığınmacıların Türkiye’de kalması sözleşmeye tamamen aykırıdır. Türkiye’de bulunan sığınmacıların mülteci statüsünde bulunamazlar ve ülkelerine gönderilmesi uluslararası hukuka uygundur. Türkiye’de bulunan sığınmacıların mülteci statüsünde olmadıkları için Avrupa’ya başvuru yapmaları halinde kabul edilmesi zorunludur.
Yabancıların vatandaşlığa geçiş süreçleri iki şekilde olabilmektedir. Birincisi kısa süreli oturum izni, ikincisi ise doğumla kan bağı esası ile vatandaşlık verilebilmektedir. Bazı ülkeler oturum izni verirken bulundukları ülkenin dilini bilmesi, mesleği, vasıflı olması, adli sicil kaydının olmaması, eğitim durumu, kültürünü ve tarihini bilmesi gibi şatlar istemektedir. Göçmen, geçici koruma veya mülteci sınıflandırmalarında yabancı kişilerin vatandaşlığı kazanmasında milli güvenlik ve kamu düzeni bakımından engel teşkil edecek bir durumun olmaması gerekmektedir. Türkiye’de ise Türk vatandaşlığı doğumla veya sonradan kazanılmaktadır. Sonradan kazanılan vatandaşlık yetkili makam kararıyla, evlenme yoluyla, evlat edinilme veya seçme hakkı ile kazanılabilir.
Türk anadan veya Türk babadan doğan her çocuk Türk vatandaşıdır. Türk vatandaşlığını sonradan kazanabilmek için Türkçe bilmek, ergin olmak, mümeyyiz olmak, adli sicil kaydı bulunmamak, evlenme ile 3 yıl evlenme olmaksızın kesintisiz 5 yıl ikamet etmek, çalışma izni bulunması, genel sağlık bakımından tehlike teşkil eden bir hastalığı bulunmamak gibi şartları sağlaması gerekmektedir.
Mültecilere vatandaşlık verilebilmesi için entegrasyon süreçlerini tamamlamaları gerekmektedir. Bunun için en önemli şartlardan biride ülkede yerleşik sayılan yabancılardan farklı bir pozitif ayrımcılığın olmamasıdır. Göçmen entegrasyonun başarılı olabilmesi için toplumun demografik yapısını bozmaması gerekir. Gelen göçmenlerin geldikleri ülkelerin tarihsel geçmişi, eğitimi, ekonomik durumu, mesleği, yabancı dili vs dikkate alınmalıdır. Göçmenlerin geldikleri ülkede uyum sağlayabilmesi, suç işlememesi, bireyin ve toplumun beklenti ve gereksinimlerinin karşılıklı olarak uyuşması anlamında düşünülmesi gerekir.
13 Mayıs 2022 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Türk Vatandaşlığı Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelikte (Karar Sayısı: 5554) yapılan değişiklikler şunlardır:
- 11.2.2010 tarihli ve 2010/139 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Türk Vatandaşlığı Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 20’nci maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinde yer alan “250.000” ibareleri “400.000” şeklinde değiştirilmiştir. (yayımından 30 gün sonra)
- En az 500.000 Amerikan Doları veya karşılığı döviz tutarında katkı payını, kapsamı Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından belirlenen fonlarda tutma ve üç yıl sistemde kalma şartıyla bireysel emeklilik sistemine yatırdığı Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumunca tespit edilen,
- İkinci fıkranın (b), (ç), (d), (e) ve (f) bentlerinde belirtilen döviz tutarları işlem öncesinde Türkiye’de faaliyet gösteren bir bankaya ve bu bankaca da Merkez Bankasına satılır. Satım sonucu; ikinci fıkranın (ç) bendi gereğince elde edilen Türk Lirası tutarlar Türk Lirası mevduatta, ikinci fıkranın (d) bendi gereğince elde edilen Türk Lirası tutarlar Türk Lirası cinsinden Devlet borçlanma araçlarında, ikinci fıkranın (f) bendi gereğince elde edilen Türk Lirası tutarlar bireysel emeklilik sisteminde yer alan Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından belirlenen fonlarda, üç yıl süre ile tutulur. Bu konuya ilişkin uygulama esasları Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasınca belirlenir. (yayımlandığı gün)