Türkiye ve Yunanistan Arasındaki Bitmek Bilmeyen Yemek Savaşı

Türkiye ve Yunanistan Arasındaki Bitmek Bilmeyen Yemek Savaşı

Tüm dünya milletleri gibi biz de daima kültürümüzün en anlamsız parçalarına tutkuyla bağlanıp sahip çıkma eğilimindeyiz. Bunun ne kadar mantıksız olduğunu uzun uzun anlatmanın bile çok saçma olacağına inanıyorum. Çünkü kültürler birbirlerini besledikleri ve tüm farklılıklarına rağmen birbirlerine saygıyla yaklaştıkları sürece var olurlar. Eğer bu kültürlere sahip milletler yapıcı tutumlar sergilemezlerse tüm bu interaktif sürecin asla ama asla bir anlamı kalmaz.

Kültürler milletleri keskin çizgilerle ayırmak ve çirkin bir sınıflandırmaya tabi tutmak için sınırları çizilmiş kavramlar değildir. Bir milletin kültürünü pek çok dinamik etkileyebilir. Yaşam şartları, iklim, toprağın nitelikleri, yaşayış biçimleri ve hatta söz konusu milletin bireylerinin fiziksel özellikleri kültürün şekillenmesinde çok ciddi bir rol oynar. Haliyle bu dinamiklerden bazılarının benzer veya aynı olması halinde kültürler de birbirine benzer nitelikler taşıyabilirler. Bu durumda ortak değer yargılarına veya kültürel motiflere sahip milletlerin bunlar üzerinde hak iddia etme şansları var mıdır? Elbette hayır. Bu doğal ortaklıklar oldukça olasıdır. Dünyanın birbirine en uzak iki noktasında, farklı isimlerle oldukça benzer ritüeller gerçekleştiren toplumlar yok mudur? Bunun binlerce örneğiyle karşılaşabilirsiniz.

Türkiye ve Yunanistan Arasındaki Bitmek Bilmeyen Yemek Savaşı
Yunanistan ve Türkiye: Aynı Ama Çok Farklı İki Ülke

Yunanistan ve Türkiye tarihin farklı noktalarında pek çok kez karşı karşıya gelmiş iki ülkedir. Ve bu karşılaşmalar çoğunlukla her iki taraf için de yıkımla sonuçlanmıştır. Bir noktada hem fikir olmalıyız, hiçbir savaşın kazananı yoktur. Siyaseten bu savaşlar kimin aleyhinde sonuçlanmış olursa olsun her iki tarafın da yıprandığını, üzüldüğünü ve ciddi kayıplar verdiğini unutmamak lazım. Her ne olursa olsun söz konusu hayatta kalma olduğunda insanların birbirlerine ne kadar acımasızca davranabileceklerini hepimiz biliyoruz. Ama aynı zamanda, bu tarihi karşılaşmaların dizilere ve filmlere konuk olacak dostluklara da vesile olduğunu da görmezden gelmemek lazım. Bataklıkta bile çiçek açıyor niyetler iyi olduğu zaman…

Tüm bunları unutup baktığımızda Türkiye ve Yunanistan arasında çok ciddi bir kültürel bağ olduğunu görmek mümkündür. Yaşayış biçimleri, yaşadıkları coğrafyanın özellikleri sebebiyle aslında bizimle neredeyse aynı olan bir ülkeden bahsediyoruz, elbette bu aynılıktan doğan sonuçlar da var. Ve bu sonuçlar bizim sürekli kavga çıkarmak için kullandığımız bir silah olmaktan öte, paylaştığımız bu ortak coğrafyanın eşsiz bir sonucu. Kültürün tek bir millete ait olduğu yanılgısı sebebi ile bu hır gür, dövüş sürüyor. Oysa kültürün büyük veya küçük herhangi bir öğesini tek bir millete mal etmek akıl almaz bir hatadır. Ve bu iddiayı sürdürmek, sosyal bir varlık olan insanın da doğasına ihanet etmesi anlamına gelir.

 

Türkiye ve Yunanistan Arasındaki Bitmek Bilmeyen Yemek Savaşı

Yunanlılarla Sürüp Giden Yemek Kavgası

“Bu Yunanlılar baklavayı bile çalmışlar!” hayatımda duyduğum en komik söylemlerden biri olabilir. Bunca zaman parodisi yapılmış olmasına rağmen hala aşılamamış bir konu. Milletimizin bu konuyla alakalı durmadan kendi kendini provake ediyor olmasını da aklım almıyor. Bir yemek elbette bir kültürün öğesi olabilir. Ama bu, başka bir milletin kültürünün de bir parçası olamayacağı anlamına mı gelir? “Ama önce biz yaptık!” iddasındayız. Aferin! Peki bu neyi değiştirir? Hiçbir şeyi… Domates 17. yüzyılda Osmanlı mutfağına girmiş ve bunun akabinde binlerce yeni tarif bu topraklarda üretilme başlamıştır. Domatesi yemeklerinde kullanan ilk milletin, domates üzerinde hak iddia etme şansı var mıdır? Ne kadar komik değil mi?

Ama bu savaşın, özellikle de bizim milletimiz açısından neden sürekli alevlendiğini dile getirmek istiyorum. Bence Yunanistan pazarlama ve imaj çalışmaları açısından Türkiye’den çok daha başarılı. Bunu görmek de bizim canımızı sıkıyor. Amerika’da bir markette Yunan Baklavası diye baklava satıldığını görünce çıldırıyoruz. “Yunan yoğurdu değil o! Bizim yoğurdumuz!” diye yırtınıyoruz. Halbuki kimse, söz konusu ürünlere bizim kültürümüzde de bir sahipliğimiz olmadığını iddia etmiyor. Sen de yap Türk Yoğurdu diye, sür dünya piyasasına. Seni tutan ne?

Bizim sinirlendiğimiz Yunanlıların bizim kültürümüzde de olan bir şeyi almaları, başına Yunan ibaresi koymaları değil.  Ondan bizden daha başarılı bir şekilde ün ve gelir elde etmeleri… Dürüst olalım.

İdil Ceren Yılmaz
Gezegendeki yolculuğunun 24'üncü yılında. Atmosferde başıboş gezen hikayeleri yakalayıp insanlara anlatmak en büyük tutkusu.
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Bilincin Altı mı, Üstü mü?
Bilincin Altı mı, Üstü mü?

Bilincin Altı mı, Üstü mü?

Sonraki
Yakıtı Koklamasıyla Ünlü 9 Otoban Faresi
Yakıtı Koklamasıyla Ünlü 10 Otoban Faresi

Yakıtı Koklamasıyla Ünlü 9 Otoban Faresi

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.