21. Yüzyılda yaşıyoruz ve eskiye oranla yaşam standartları yükseldi. Artık sadece fiziksel ihtiyaçlarımız değil, ihtiyacımız olmayan şeyleri de ihtiyaca dâhil ettik. İhtiyacımız dışındaki şeyleri bize ihtiyaçmış gibi dayatan sistemle tek başımıza bırakıldık.
Gerçek ihtiyaçlarımızla sahte ihtiyaçlarımızın ayrımını ortadan kalktığı bir dönemden geçiyoruz. Örnek verecek olursak bir telefon markasının yeni modeli çıkınca insanlar o modeli almak için adeta birbirleriyle yarışıyorlar. Oysa ellerinde onları idare edecek başka bir telefon varken. Bu yaşamımızın her alanında böyledir. Yiyecek, giyecek, teknoloji, eşya ve daha aklıma gelmeyecek her şeyde…
Sosyal medyanın gelişmesiyle birlikte herkes fenomen oldu ve kafanızı ne tarafa çevirirseniz birileri bir şeyler tanıtıyor ve bizlere cazip gelen ihtiyacımız dışında ürünleri almak mecburiyetinde hissediyoruz, Eğer alamazisekte toplum tarafından dışlanıyoruz.
Peki, bu dünyanın her yerinde mi böyledir?
Hayır, bu dünyada hala teknolojiyle tanışmamış bir sürü ülke var. Fiziksel ihtiyaçlarını bile hala karşılayamayan insanlar var. Biz bütün bunlardan habersiz bir şekilde kapitalizmin içinde boğulup gidiyoruz. Sanki başka bir gezegende yaşarcasına herkesten uzak bir şekilde…
Teknolojinin gelişmesine karşı biri değilim. Fakat ihtiyaca göre tüketme taraftarıyım. Lüks bir arabanız var ve bu size yetiyorsa ikinci bir lüks araba alınmasından bahsediyorum.
Tüketim toplumu olarak insanlar sadece maddeleri değil, birbirlerini ve hatta kendilerini bile tüketir oldu. Bu nasıl oldu diyeceksiniz? İnsanlar ulaşamadıkları şeyleri almak için birbirlerini tüketirler. Yani ailelerde anlaşmazlıklar, kavgalar ve hatta cinayetler çıkıyor. Ulaşacağı şeyi almak için daha fazla çalışıp daha az dinlendiler. Ulaştıklarında ise artık o maddenin onun için bir değeri yok oldu. Böylece de kendilerini tüketirler.
Anlayacağınız tükete tükete tükenir olduk. Böylece israfın önüne geçemez olduk.