Orhan Veli’nin her şiiri ayrı tat bırakır bende. Leziz bir tatlı gibi dilimde, keyifli bir müzik gibi kulaklarımda, toplamında tam bir doygunluk hissi ruhumda ve dimağımda.
Bana göre İstanbul’u en güzel o dinleyebilir gözleri kapalıyken ya da aşkın resmi geçidi en çok onun kalemine yakışır ya da ancak o harmanlayabilir ölüm acısını nasır sızısıyla, öylesi muzip ve usta.
Her okurun, sevdiği şairin şiirleri arasında her zaman daha özel bir tanesi vardır. Bana kalırsa şair ve okur arasındaki mutlak bağ böyle kurulur: Tüm külliyata denk o tek şiirle. Benim için de o şiir; Ağaç’tır.
Ağaca bir taş attım
Düşmedi taşım
Düşmedi taşım
Taşımı ağaç yedi
Taşımı isterim
Taşımı isterim
(Ağustos 1937/Varlık, 15.9.1937)
Rivayet o dur ki; Orhan Veli’nin bir dergiye gönderdiği bir şiiri yayınlanmadığı gibi ne ödemesi ne de iadesi yapılır. Bunun üzerine o da Oktay Rifat’la birlikte bu şiiri yazar ve diğerinin aksine bu kısacık metin başka bir dergide yayınlanır.
Bu açıdan yaklaşıldığında, ağaç dergiyi, her mısrada ısrarla tekrarlanan taş ise bir türlü geri alınamayan şiiri ifade eder. Alt metinse; taş atmak kadar, nereye taş atıldığının da önemli olduğunu anlatır.
Aslında gerçekte de böyle değil midir? Bile isteye verilen, harcanan onca zaman, zahmet, emek ve alınamayan karşılıklar yok mudur? Sırf yanlış tercihler, inanışlar ve güvenler yüzünden.
Öte yandan geçmişi değiştirmek mümkün değilse de geleceğin yolunu daha sağlam döşemek her zaman mümkündür. Zira tecrübeler pek âlâ da yeni başlangıçların temelini oluşturabilir.
O halde şimdi düşünün bakalım: Sizin taşınızı ne yedi?