Susmak, susup kendi halinde uzaklara dalmak. Ne çok şey düşünüyor insan o zaman, ne çok farkındalıkla baş başa kalıyor. Hayat sana konuştukça, sen de bir o kadar susmayı yeğliyorsun. Çünkü aslolan içindeki çığlıklardır, bağırıp söyleyemediklerin içinde koca bir çığlık ordusu olarak birikiverir. Kişi çoğu zaman sustuklarıyla dile gelir. Konuşamadıkların, anlatamadıkların, anlatmaya utandıkların, kendinle ilgili olmasa dahi mecbur kaldığın gerçeklere susmak ve zamanı geldiğinde konuşamamak ruhsal dilsizliğe çeker kişiyi. Bu sadece eylem olarak değil kalpsel ve ruhsal bir durumdur aynı zamanda.
Sustuklarımız bizi kendimizden uzaklaştırır. Her gün benliğimi yiyip beni, benden uzaklaştıran bu sorunlar zamana bırakılınca da hallolmadı. Gücümü toplayıp, cesaret edip savaşamadım, başından bir şeyler yapmam gerektiğini bilseydim, bunu en iyi şekilde halletmeye hazır olabilirdim. Çünkü düşünüyorsun, içini kemiriyor ve hazmedemiyorsun, yapılan yanlışlara, sözlere susmayı bir türlü atlatamıyorsun ve hata yapmaya başlıyorsun ve hatanın farkında olarak yapıyorsun bunları, çünkü benliğini kaybettin, karakterini tanımlayamıyorsun, ne yapmak istediğini ve ne yapacağını bilmiyor, sadece olabildiğince salt kalmakla yetiniyorsun. Ve hatalar tekrarlanıyor…
İnsan içine atıp çözemediği şeylerden yargılamaya başlıyor kendini. Her ne kadar iyi hissettiğini sansan da gün sonu muhasebesinde o atladığın yer sana zarar olarak geri dönüyor. O atlanılan yer ise “konuşmak” oluyor.
Çok teşekkür ederim. Kendi içimi dökebileceğim bir yer arıyordum, açıkçası birisinin okuyacağı aklımın ucundan dahi geçmedi, teşekkürler…
Sustukça daha bir boğuluyorsun kendinde. En yüksek çığlık bile suskunluğunun yanında bir fısıltı gibi geliyor, boşuna demiyorlar bazı suskunluklar kulağı sağır eder, diye.
Güzel bir yazı olmuş, tebrik ederim.