Aldığımız kararların bizi nereye götürebileceğini önceden görebilmek isterdim. En azından bir simülasyon ile “Bak tuğçe bu yolu seçersen böyle bi insan olacaksın, diğer yolda da seni bunlar bekliyor.” diyebilirlerdi mesela. Sonunu düşünen kahraman olmaz ne de aptal bir laf… Esas kahramanlar her şeyi her açıdan düşünüp bir sonraki adımda olacakları tahmin edip ona göre kararlar alabilenlerdir.
Değişimi bu kadar çok isteyip değişimden korktuğumuz ince bir çizgide yaşıyoruz. Çok istediğimiz o iş ayağımıza kadar sunulduğunda sahip olduğumuz ve o zamana kadar sürekli şikayet ettiğimiz işin birden bire güzel yanlarını çıkarıyor karşımıza beynimiz. Kararlar nasıl alınır? Kağıt üzerindeki artılar ve eksiler bize mutlak doğruyu mu gösterir? Mutlak bir doğru var mıdır? Kime göre ve neye göre aldığımız kararlar doğrudur? Tüm bunlarla beyin kendini yiyip bitirirken bir yandan esas konudan kaçtığının farkında bile olmuyor.
İnsan alışkanlıklarının çocuğudur. Reddettiğimiz şey aslında bizi doğuran alışkanlıklarımızı değiştirmek. Buna direnç göstermek. Kontrolü kaybetme duygusunu yaşamaktansa bir ömür şikayet ettiğimiz şeyin içinde yaşamayı tercih etmeye yönelmek. Önemli olan o adımı atmak, kendimizi akışa bırakmak, güvenli alanımızdan çıkarak değişimin getirdiği tüm korkuyu stresi yaşayıp sonra “ O kadar da korkacak bir şey yokmuş .” demek.
Su çok soğuk ama girince alışıyorsun. İlk önce vücudunu şok ediyor, nefesini kesiyor, belki panik oluyorsun sonra yavaş yavaş bedeninle suyun sıcaklığı eşitleniyor ve içinde bulunduğun yeni anın tadını çıkarıyorsun. İşte değişim tam olarak da böyle bir şey. Esas nokta suya ilk adımı atmaktaki kararlılık. Bazen çok zor olsa da içimizdeki yeni biz ancak böyle zamanlarda çıkıyor ve insan neler yapabileceğini ancak zor zamanlarda öğreniyor. “Geriye dönüp baktığınızda mücadele yıllarının en güzel zamanlarınız olarak hatırlanacaktır.“ diyor Freud. En güzel zamanlarınıza hızlı bir giriş yapmanız dileğiyle…