Ona ilk defa göz göze geldiğimizde, içimde bir şeyin kıpırdadığını hissettim. Basit bir heyecan değildi bu; sanki uzun zamandır kapalı duran bir pencere aralanmıştı ve içeriye taze bir rüzgar dolmuştu.
O güldü.
Ben inandım.
Başlarda her şey bir oyundu belki. Flörtleşmeler, gecenin bir yarısı atılan küçük mesajlar, “Bugün seni biraz özledim.” demeler… Ama oyunla gerçek arasındaki çizgiyi en önce ben sildim galiba.
Ben çizdim sınırları; oysa o hep dışından yürüdü.
Ben, onunla olmak için bahaneler değil, zaman yarattım.
O ise, benimle olmamak için bile bahane bulmakta ustalaştı.
“Yoğunum.” dedi.
“Kafam karışık.” dedi.
“Belki de senden benden olmaz.” dedi.
Bir gidip bir geldi.
Bir soğudu, sonra bir anda ısınıverdi.
İçime doğdu bazen; o geri döndüğünde aslında kalmak için değil, sadece hâlâ seviliyor mu diye bakmak için geliyordu.
Korkuyordu.
Sevilmekten değil, karşılık vermekten korkuyordu.
Adına ne dersen de, ama o hep bir adım geride kaldı.
O kaçtıkça ben koştum.
Koştukça yoruldum.
Ve sonunda…
Bir kere sildim mi, tam silerim dedim.
Ama silmek dediğin şey öyle kolay mı?
Bir fotoğrafı silmek kadar basit değil bu.
Bir kokuyu unutmak gibi değil.
Ben, silmek istedim ama o bir şekilde hep kaldı.
Bir “merhaba”sıyla geri dönünce, ben ona hâlâ kapıyı aralık bıraktım.
Hâlâ, “belki bu sefer farklıdır” dedim.
Oysa o, hep aynı kadındı.
Sadece rolünü yeniden giyip geliyordu.
Onunla yeniden konuşmaya başladığımızda, içimden bir ses bağırıyordu:
“Yine gidecek.”
Ama kalbim susuyordu.
Çünkü ona bir kez daha inanmak, onu tamamen kaybetmekten daha az acıtıyordu.
Beni bir deneme tahtası gibi gördü.
Ne zaman gelirsem ne yapar, ne zaman susarsam nasıl durur diye ölçüp biçti.
Ama ben deneme tahtası olmadım,
Ben onun sınavıydım belki de.
Ve o bu sınavdan hep kaçtı.
Ben…
Ona rağmen sevdim onu.
Onun yokluğuna rağmen, varlığını kutsadım.
Sırf bir kere daha gülümserse, içimdeki yıkıntılar toparlanır sandım.
Ama olmadı.
O hiçbir zaman tam gelmedi.
Ben de hiçbir zaman tam gidemediğim yerde, tam kaldım.
Şimdi soruyorum kendime:
Ben mi fazla sevdim?
O mu hiç sevmedi?
Yoksa bu sadece, korkak bir kadının, cesur bir adamı yavaşça yorması mıydı?
Onun hikâyesinde kapanmamış bir parantezdim ben.
Ama kendi hikâyemde, artık bir nokta koymam gerektiğini biliyorum.
Ve bu, sadece benim bildiğim bir hikâye artık.
