(Notre Dame’ın Kamburu kitabı hakkında bilgi içeriyor. Okumayanlar için söylemem gerek.)
Notre Dame’ın Kamburu, Victor Hugo’nun romantizm akımı etkisiyle yazdığı bir eser. Bu sebeple tüm karakterler bariz birtakım özellikleri ile ön planda tutuluyor. Esmeralda’nın dillere destan güzelliği, Quasimodo’nun canavar diye tabir edilen bir dış görünüşe sahip olmasına rağmen iyi kalpli oluşu, Frollo’nun takıntılı ve inatçı ruh hali, Phoebus’un güzel yüzüne rağmen aldatıcı hareketleri… Hepsi vurgulanan yönlerinin ardında çok fazla şey anlatıyor aslında.
Quasimodo da hikâyedeki diğer ana karakterler gibi Esmeralda’yı seviyor. Yalnız onun sevgisi diğerleri gibi kirli, üzücü, çıkarcı bir sevgi değil. Yeri geldiğinde Esmeralda’yı koruyor hatta onu çok büyük belalardan kurtarıyor. Esmeralda istedi diye Phoebus’a gidiyor yani sevdiği kadının aşık olduğu adama. Phoebus hakkındaki gerçekleri ona anlatmaya çalışıyor ama Esmeralda dinlemiyor. O, Phoebus’un zırhına, ihtişamına kapılıp gitmiş ve neredeyse bu uğurda annesini bulmak için tek şansını bile kaybetmeyi göze almış.
İşte bu noktada Quasimodo’nun Esmeralda’ya söylediği bir şiir geliyor kulağımıza:
Görünüşe bakma genç kız
Yüreğe bak.
(…)
Genç kız, köknar kavak kadar güzel değildir,
Ama kışın yapraklarını dökmez.
Yazık, bunları söylemenin ne anlamı var
Güzel olmayanın yaşamaya hakkı yok;
Güzellik yalnızca güzelliği sever
Nisan, ocağa sırtını döner.
(…)
Quasimodo çok çirkindir ama Esmeralda’yı çok sever. En sonunda onunla beraber ölür. Esmeralda çarpıcı bir güzelliktedir ama Notre Dame’ın Kamburu’nu sevmez, en sonunda yüreğinde Phoebus ile ölür. Phoebus mu? O yaşar… Nişanlısı kolunda yaşamaya devam eder. Çünkü onda güzel olan şey sadece kılıfıdır, Esmeralda’ya hiç kızın ondan beklediği efsanevi aşkla bakmaz.
Okurken, Esmeralda’ya çok sinirlenmiştim. Şimdi sadece düşünüyorum. Kılıfa, dış görünüşe bağlanmak ne kadar kolaydır. Phoebus’u sevmek, sevgiyi onda bulmak istemek… O zaman sevgiyi bulmak istemiş mi olurum yoksa kendi sevgimi içerisine yerleştireceğim güzel bir beden mi? Phoebus’u sevmek, sevilmeyi istemek mi gerçekten yoksa bu kadar harika birinin yanında olmasının kişide gizliden gizliye okşayacağı egonun ayak sesleri mi? Phoebus’u sevmek gerçekten o zırhlı yakışıklı şövalyeyi sevmek midir yoksa hayalinde zaten var olan beyaz atlı prensin ruhuna oturacak bir beden vermek mi?
Peki ya Quasimodo? Onu tanıyoruz aslında çevremizden, dizilerden, filmlerden… O aradan bunca zaman geçmesine rağmen bize hep tanıdık. Rastlayınca anladığımız biri, bazen içimizde bulduğumuz bir öz. Hep biri Quasimodo’dur. Didinir, çabalar, kendinden feda eder, ağzıyla kuş tutar ama Esmeralda’nın ruhuna ekleyemez kendini. Zordur Quasimodo olmak. Bakınca ilgi çekmez hatta bu hikâyede insanlar kaçar ondan. Neden? Dış görünüşünü sevmeye hiç kimsenin içi elvermez de o yüzden. Yalnız kalır, içindeki iyi yüreği ve masum sevgisiyle.
Sen olsan peki bu hikayede… Quasimodo’yu sevebilir miydin?
Özellikle Frollo, Quasimodo ve Phoebus üçlüsünün söylediği Belle şarkısı çok güzeldi. Gerçi ben sizin gibi gidemedim.
Dinlemek bile o duyguları sonuna kadar hissettiriyor. Belle gerçekten muazzam bir parça. Özellikle Frollo kısmı beni çok etkiler. “Tu vas me détruire” de çok etikeliyicidir, eminim biliyorsunuzdur. Gerçi konumuz Frollo değil Quasimodo 🙂 Harika bir yazı, ellerinize sağlık ♡
“Toutes ces cloches de malheur
Toutes ces cloches de bonheur
Toutes ces cloches qui n’ont jamais encore sonné pour moi…”
Notre Dame de Paris müzikalinde en sevdiğim parçalardan ve dizelerden biri Quasimodo’nun bu dizeleriydi… Esmeralda’yı her zaman çok güzel sevdi. Şu sözlerden sonra Qusimodo nasıl sevilmez? Ah Esmeralda…
“Ô, Lucifer ! Laisse-moi rien qu’une fois
Glisser mes doigts dans les cheveux d’Esmeralda…”