‘’Çü şeh başdır memleket ona ten
Yaraşmaz iki başlu olmak beden
Sığar bir kilim içine on gedâ
Bir iklime sığmaz iki padişâh ”
Yavuz Sultan Selim’in hocası ünlü şeyhülislam ve hukukçu olan Kemalpaşazâde Osmanlı kardeş katli siyasetini yazmış olduğu bu dizeler ile anlatmıştır. Bir kilimin üzerinde on derviş uyur fakat bir mülkün üzerinde iki padişah asla olmaz.
Kardeş katli sistemi Osmanlı’nın kuruluşunun ilk yıllarından beri kullanılmış olan bir siyasettir. Esasında bu meselenin hukuki ve siyasi temelleri bulunmaktadır. Osmanlı Devleti’nde İktidar, hanedan üyelerinin ortak malıdır düşüncesi hâkimdi. Eski Türk geleneğinde ise tahta kim çıkarsa Allah onun hakan olmasını istemiş ve ona kut vermiş demekti. Bu gelenek ve düşünce siyaseti menfaatler açısından sorunlar ortaya çıkarmış ve ülkelerin parçalanmasına neden olmuştur.
Osmanlı Devleti’nde 17.Yüzyıl’ın başlarına kadar devamlı kullanılan bir veraset sistemi mevcut değildi. Şehzadeler ayrım gözetmeksizin merkeze eşit uzaklıkta bulunan sancaklara gönderilir ve bir nevi orada staj yaparlardı. Bu usulün de bazı sakıncaları bulunmaktaydı. Sancaklara gönderilen şehzadeler gittikleri yerlerde o sancağa ait olan siyasi bir gücü arkalarına almaktaydılar. Bu güçlü gruplar genellikle saray halkından, ulemadan ve askerlerden oluşmaktaydı. Geleceklerini yani istikballerini bağlamış oldukları şehzadeyi padişah olabilmesi umuduyla sonuna kadar desteklemekteydiler. Birçok şehzade arkasına düşman devletlerin de desteğini almıştı ve büyük isyanlar yaşanmıştı. Yaşanan bu isyanlar ve karışıklıklar neticesinde binlerce insan ölmüş ve ülke harap olmuştu.
Fatih Sultan Mehmet hükümdar olduğu dönemde yayınlamış olduğu ve Osmanlı Devleti’nin devlet örgütü ile örgüt yapısının işleyişi hakkında düzenleyici nitelikteki temel kanunların bulunduğu Fatih Kanunnamesi’nde kardeş katli meselesi ile ilgili maddede şu şekilde bahsetmiştir;
‘‘Ve her kimseye evlâtlarımdan saltanat müyesser ola, Nizâm-ı Âlem için karındaşların katl eylemek münasiptir. Ekser ûlema dahi tecviz etmiştir. Anunla âmil olalar.’’
Bu maddede yazılan metin hanedan üyelerinin öldürülme sebeplerini açık bir şekilde dile getiriyor diyebiliriz. Kanun maddesi kardeş katli ile ilgili olarak ‘’Vaciptir’’ ya da ‘’Lazımdır’’ ifadelerini kullanmamış yalnızca izin verildiğinden bahsetmiştir burası şüphesiz ki çok önemlidir. Kanunname ile bir veraset sistemi ortaya konmamış, güçlü ve şansı yaver giden şehzadenin tahta geçeceği belirtilmiştir. Maddede geçen ‘’Nizam-ı Âlem’’ ibaresi dünya düzeni anlamına gelmektedir. Toplumun çoğunluğunu ifade eden bu kelime devletin varlığının ancak halkın menfaatleri göz önüne alındığında ve ihtiyaçları karşılandığında devamlı olacağını vurgular.
Kardeş katli kanunu islam hukukuna uygun mudur ?
Osmanlı Devleti kesinlikle hukuksuz bir devlet değildi yapılmış olan her şeyde hukuki bir dayanak bulunmaktaydı. Osmanlı devleti islam hukukuna göre idare edilmekteydi ve islam hukuku hükümdarlara umumi menfaat için bazı haklar tanımaktaydı. Hükümdar, halkın menfaati için bazı kararlar alma ve ta’zir yani cezalandırma hakkına sahipti. İslam alimleri belli konularda islamiyete ters düşmemek kaydıyla olayları örf’i ve şer’i kurallar dahilinde değerlendirmekteydiler.
Kardeş katli denildiğinde ismi geçen kişilerin durduk yere ya da hiçbir sebep yokken öldürüldüğünü düşünmek doğru değildir. Buna en güzel örnek Cem sultandır. 2. Bayezid Han meşru bir hükümdar olarak tahta çıkmış olmasına rağmen Cem Sultan isyan etmiş ve bu isyan neticesinde öldürülmüştür. Cem Sultan’ın kardeş katli hukuku esas alınarak öldürüldüğünü söylemek doğru olmayacaktır. Bir diğer örnek Şehzade Bayezittir. Babası Kanuni Sultan Süleyman‘a isyan etmiş olan Bayezid İsyan sonucunda öldürülmüştür. Savcı Bey de yine aynı şekilde babası 1.Murad‘a isyan etmiş ve sonucunda öldürülmüştür. Bütün bunların hepsi bir tanımamazlık ve isyan neticesinde ortaya çıkmıştır. İsyan edip öldürülenler bulunurken isyan etmeden öldürülenler de bulunmaktaydı. İsyan edenler kesinlikle haksızdır diyemeyiz, çünkü saltanatta hepsinin hakkı bulunmaktaydı. Zaten haklarını almak üzerine isyana kalkışıyorlardı. Haklarını almak için isyan edenler sadece Osmanlı Devleti’nde değil Anadolu selçuklularında, Büyük Selçuklularda, Gaznelilerde ve Karahanlılarda da bulunmaktaydı. Devletin düzenini sağlamak ve otoriteyi güçlü tutmak adına islam’ın bazı kaideleri bulunmaktaydı ve bunların temeli Mecelle’ye dayanmaktaydı.
Peki, nedir bu Kaideler ?
- Zararı Amma def için zarar-i has ihtiyar olunur : yani umumi bir zararı def edebilmek için hususu bir zarar ortadan kaldırılabilir. Örneğin; sadece bir evde çıkmış olan yangının tüm mahalleye yayılmadan söndürülmesi gibi hükümdarlar da devlet içinde çıkan isyanların sonucunda binlerce belki de on binlerce insanın ölmemesi için kardeşlerinin ölümünü uygun görmüşlerdir.
- Zarar-ı eşedd zarar-ı ehaff ile izale olunur : Bir zarar, derece olarak daha hafif bir zarar ile giderilir.
- İki Fesad Teâruz Ettikde, Ehaffi ile İrtikâb olunur : zararlı olan iki şeyden birini seçmek durumunda kalındığında daha az zarar veren tercih edilir.
- Ehvenü’ş – şehreyn ihtiyar olunur: Bir kimse iki şerden birini seçmek mecburiyetinde kalırsa , diğerine nisbetle daha hafif olan tercih edilir.
- Def-i mefasid celb-i menafiden evladır : Kötülüğü önlemek, onun yayılmasını engellemek iyiliği yapmaktan önce gelir.
Fatih Sultan Mehmet’in yayınlamış olduğu Fatih Kanunnamesi’nde bulunan maddedeki ifadeler özenle seçilmiştir. Katletmek vaciptir, gibi kesin hüküm ifade eden bir tabir yerine “münasibdir” ifadesi kullanılmıştır. Çünkü maddenin devamında “ekser ulema dahi tecviz etmişlerdir” ifadesi ile kardeş katlinin içtihadi bir mesele olduğu, hakkında farklı görüşlerin bulunduğu dolaylı olarak vurgulanmış olmaktadır. Bu ifade esasında, bu konuda hükümdarlara hak verilmiş olmasına rağmen islam alimlerine sormadan ya da fetvalarını almadan herhangi bir şey yapmadıklarını göstermektedir.
Samiha Ayverdi Türk Tarihinde Osmanlı Sırları isimli eserinde der ki:
“Evlatları, kardeşleri, yeğenleri hakkında ölüm kararı veren Osmanlı padişahlarından, kararın infazından sonra çocuk gibi ağlayanlar pek çoktur. Müstakil bir etüt mevzuu olacak bu keyfiyetin üstünde tarafsız bir dikkatle durulacak olursa, bu hükümlerin içinde haksız kararlar da bulunmakla beraber, pek çoğunun bir fedakârlık olarak göze alındığı da meydana çıkar. Çoğu zaman, devletin selâmeti endîşesiyle evlâdını fedâ eden babayı suçlandırmak değil, gözünü kapayıp, şahsî duygularını kütle menfaati adına feda eden bir kahraman olarak görmek lâzım gelir.