Son zamanların en çok yazılan çizilen, hakkında konuşulup kampanyaların başlatıldığı bir film Kurak Günler ve bir festival filmine göre inanılmaz ses getirmiş bulunmakta.
Dünya prömiyerini Cannes’da Türkiye prömiyerini de Altın Portakalda yapan Kurak Günler başarıdan başarıya koşuyor şu günlerde. Cannes’da özel seçkide yer aldıktan sonra 8 dakika boyunca alkış alan film Altın Portakal’da 9 Ankara Film Festivali’nde 6 ödül aldı ve dahası da gelecek gibi duruyor en son Avrupa Film Festivali’nden adaylık geldi. Bununla birlikte sadece ödül olarak değil kampanyanın da etkisi ile son 200 hafta içerisinde 150 salonun altında gösterime girip ilk gününde en çok izlenen film haline geldi. Bununla da kalmadı Nuri Bilge Ceylan’ın rekorunu kıracak gibi duruyor.
- Filmden kısaca bahsedecek olursak yeni yetme savcımız Emre Yanıklar kasabasına atanır. Bu kasabada halk ve belediye arasında içme suyu ile obruklar yüzünden bir dava vardır. Bilinçsizce ve usulsüzce yapılan hamleler obruk ve içme suyu sorunlarını git gide büyütmektedir. Bununla birlikte bölgenin siyasi taraflarına çekilmeye çalışılan emre kendini yeni bir dava ile büyük bir labirentin içinde bulur.
Film kendi benliği ve gerçeklik arasında kaybolan Emre’nin adalet arayışını içimizden biriymişçesine anlatıyor. Birçoğumuz da film sırasında kendimizi Yanıklar’ın içindeki Emre gibi hissediyoruz desek yalan olmaz ya da tam tersi bilemiyoruz.
Her şey bir yana film yarattığı atmosfer ve çekimleri ile adeta bir görsel şölendi. Yeni ve klasik çekim teknikleriyle açılarıyla adeta gözlerim bayram etti de diyebilirim. Ama bir nokta var ki değinmek lazım: bu filmi insanlar LGBT filmi queer film diye konuşuyor fakat bu film bir queer film değil. Karakterlerinin iki tanesinin böyle bir eğiliminin olması bu filmi queer yapmaz ki keşke ilişkileri daha net gösterilseydi. Sadece bir çekim olduğunu görüyoruz o da belli belirsiz zaman zaman bu çekimin tek taraflı olduğunu bile düşünebilir bazı izleyenler.
Oyunculuklara gelecek olursak herkes iyiydi. Herkes Selahattin Bey ve Ekin Bey’i konuşuyor ama burada bir oyuncuya parantez açmamız lazım: o da Şahin karakterini oynayan Erol Babaoğlu. Karakteri o kadar iyi yaşamış ki yüzünü dağıtası geliyor insanın.
Ben bu filmde kadın karakterleri fazlasıyla yüzeysel buldum özellikle hakime hanımı vasfı neydi mesela? Daha efektif kullanılabilirdi bence bu karakter fazlasıyla harcanmış. Ya da Emre’nin annesinin tepkisi ne oldu oğlunun yaşadıklarına karşılık. Hatice Aslan gibi çok iyi bir oyuncu oynuyor bir de bu karakteri. Film erkek hegomanyasını anlatsa da kadın karakterler bu kadar işlevsiz ve yüzeysel olmamalıydı.
DİKKAT SPOİLER
Bundan sonraki kısım spoilerlı film incelemesidir. Filmi izlemediyseniz bu kısmı atlamanız şiddetle tavsiye edilir. Ben Kurak günlerdeki imgeleri fazlasıyla beğendim. Filmin başındaki halk tarafından sevilmeyen bir hayvan olan domuzun ve film sonundaki ana karakterlerin peşine düşüş imgelerini, domuz ile Murat ve Emre’yi bir tutmaları fikrini sevdim.
Ama benim daha çok sevdiğim bir imge vardı o da fareydi çünkü fare 2 şekilde kullanılmıştı:
1- Fareler bodrumda çok olur sözünün ardından filmin sonundaki insanların bodrumdan yere vurmaları.
2-Farenin aslında Emre’nin adalet arayışı ve kariyeri olması. Ne yalan söyleyeyim ben bunu daha çok beğendim.Su davasının dosyasını aldıktan sonra ekmek yemeye gittiğinde ekmek kutusunun içinde fare zehir yesin diye zehir olması ve ekmeği oradan alıp yemesi. Pekmez davasını bırakma kararı aldıktan sonra evindeki farenin ve onun adalet anlayışının can çekerek ölmesi benim için daha etkileyiciydi.
- Filmde imgeler bu kadar güzel olmasına rağmen senaryoda oldukça soru işareti vardı? Örneğin Emre Murat’ın potansiyel tecavüzcü olduğundan neden şüphelenmedi? Murat ona 2 farklı gerçek anlattı biri Emre’nin kapısına geldiğiydi diğeri de onun Şahinler’in bahçesinden aldığıydı. Ayrıca evi de Şahin’in evinin dibiydi. Bunlar onu potansiyel bir suçlu yapabilirdi ama Emre şüphe dahi etmedi ki kendisinden de etmedi. Aksine kendisine dair kanıtları yok etti kendisine test yaptırmadı.
- Emre karakterine dair bir diğer sorun da neden o masadan kalkmadı? Çünkü filmin başından sonuna kadar Emre pek her istediğini yaptırabilecek bir insan olmadığını, kendi fikirleriyle var olduğunu görüyoruz ve toz bile kondurmuyor kendine aslında. Böyle bir karakterin o masada inatla durmasındaki motivasyonunu da ben çözemedim açıkçası. İlaçsa da neden Muratın tavsiyesi üzerine kendine toksikoloji testi yaptırmadı? Bunlar normal bir film olsaydı çok sırıtmazdı ama en iyi senaryo ödülü aldı o yüzden sorgulanmalı bence.
- Filmin sonu bilerek açık bırakılmıştı çünkü mevcut durumdaki kutuplaşmayı göstermek istenmişti. Emelleri uğruna usulsüzlük ve iletişim kanallarını algı için kullanan bir kesim ile onlara tepki göstermeye çalışırken de yine yanlışlar ve usülsüzlükler yapan bir muhalif kesim vardı. Yanlarına çekmeye çalıştıkları halk ile adalet sisteminin de aynı obruk gibi çöktüğünü görmek sarsıcı bir bitişti.
Bütün bunlara rağmen aşk mı aşk memleket bu haldeyken alt mesajlı bu filmi izlemenizi öneririm. Ülkemizde dizi film sektörü birbirinin tekrarı olan çöp işlerle dolmuşken böyle farklı yerli işlerle karşılaşmak insanda umut oluşturmuyor değil. Töre, namus, cinayet, mafya ya da kokuşmuş komediler yerine böyle kaliteli çekimler hikayeleri hep izlemek dileğiyle…