Tam anlamıyla yenebilir olmasa da, birçok şekilde yiyebileceğimiz bir duygu olarak tarif edebilirim sizlere aşkı.
Bazen birçok adımın izi, bazen ise komplike cümlelerin kalem ve kağıtla dansı.
Peki ya ne kadar değer biliyoruz? Ne denli bu duyguya sahip çıkabiliyoruz? Ya geçici bir hevesse?
Bilmiyorum, insanları anlamlandırmakta güçlük çekiyorum. Aşık olacağını düşündükleri insanları hep kusursuz bekliyorlar oysaki kusurluyu kusursuzlaştırmaktır aşk. Bozuk plak gibi tekrar ediyorlar kalıplarında, asla ama asla ihtimal vermiyorlar bu duygunun varlığına. Bir gün vurulduklarında da bunun değerinin farkına varamayıp cezaya dönüştürüyorlar hayatlarında. Bir de bunların üzerine şaşırıyorlar bizlerin sevdalarına, yadırgıyorlar. İste ya da isteme bir gün kapını çaldığında bu duygu ansızın kabullenemediğin taktirde yanacaksın.
Ah ah, ne abiler ne ablalar yazmış, çizmiş bu duygu üzerine. Kimisi bir cümleye sığdırmış, kimisi ise kitaplarca yazmış. Bu duygu bir toz tanesi olan bedenimizde ne evrenler var etmiş. Sonsuz bir yokuş olsa bile, başka yokuşlarımıza baharı getirir her seferinde. Güneş’i bir farklı hissederiz tenimizde. Havayı bir başka doldururuz ciğerlerimize. En önemlisiyse, karanlık hayatlarımızı aydınlatan umuda sahip eder bizleri.
Zamanın durduğu noktadır aşk, bir kara delik gibi.