İnternette yazdığım birkaç cümleyi beğenmediği için beni şikayet ediyor! ‘Bak arkadaşın neler yazmış’ diyor arkadaşıma. O gösterdiği yer de internet ortamı. Ben o satırları yazarken sinirli, üzgün, dertli, sıkıntılı, aceleci, üzgün ya da çaresiz miydim, ne durumdaydım biliyor musun? Belki o anki hislerimin etkisiyle senin sevemeyeceğin satırlar yazmışımdır. O anki ruh halimi biliyor musun? Belki aceleyle, yeniden okumadan, başkasına kızmış bir haldeyken yazdım. Ne biliyorsun!!
Keşke beni başkasına şikayet etmeden önce masanda duran ve hediye ettiğim kitaplarımdan da birkaç satır okumuş olsaydın. Belki o zaman beni daha iyi tanır ve sanal ortamdaki birkaç kelimeden dolayı hor görmezdin. “O öyle bir insan değil. Eminim bunları iyi olmadığı bir zaman yazmıştır” derdin. Oysa sen hediye edilmiş kitaplarıma bile bakmadan suçlayabiliyorsun beni. Tanıyor musun Ayşegül’ü? Kimdir bu kadın? Neler yaşamış da neler yazmış hiç okudun mu? Beni suçluyorsun ama bence asıl suç sende. Beni tanıtacak ve o anki ruh haliyle yazılmamış satırlarım kitaplarımda benim. Kitaplarımı birkaç kez okuyarak yazıyorum. Anlık öfke ve kırgınlıklarım olmasın diye baskıya gidene kadar defalarca elden geçiriyorum. Ama sen gelmiş, internetteki sözlerimle beni yargılıyorsun.
Tamam. Güzel yazmamış olabilirim. İnsanlık bende kalsın. Hatamı geri aldım ve cümlelerimi sildim. Ama sen benim günümü zehir ettin. Daha güzel bir şeyler yapmak isterken, her şeyi bozdun.
Kitap okumak neden bu kadar zor geliyor sanatla uğraşanlara? Siz sahne sanatıyla eserlere can veriyorsunuz ama eserleri ortaya çıkaranlar da biz yazarlarız. Oyuncular bilinir ama eserlerin yazarları hiç bilinmez zaten. Okumak, izlemekten zor geliyor değil mi? Zaman ayırmak, kendini satırların akışına bırakmak zor. Yapılmayı bekleyen onca işin varken şimdi kim onca sayfa kitabı okuyacak değil mi? Yazarın dünyası seni ilgilendirir mi hiç? Senin de dünyanda neler oluyor? Yazılsa seninki de kitap olur diye düşünüyorsun. Zaten en doğru söz, en gerçek bilgi de sende değil mi? Sen her şeyi bilerek doğdun bu dünyaya!!
Peki, öyle olsun. Benim, senin eşsiz dehana katabilecek bir şeyim yok. Aristo gibi “bildiğim bir şey varsa o da hiçbir şey bilmediğimdir” diyen ben, herkesten bir şeyler öğrenme yolunda ilerlerim yine. Bulduğum her yazıdan, her güzel filmden, her güzel konuşan insandan öğreneceğim vardır benim. Ah keşke karşıma şöyle; yargılamayan, sakin, kibar, olgun bir bilge çıksa. Saatlerce gözlerinin içine bakarak onu dinleyebilsem. Kana kana içsem bilgilerini. Bana öğreneceğim şeyler anlatsa.
Yok. Artık öyle bilge insanlar yok. İlber Ortaylı (sağlıklı uzun bir ömür dilerim kendisine. Hastaydı), Muazzez İlmiye Çığ, Celal Şengör gibileri uzun yıllar yaşantımızda var olmalı. Ama onları duyup, anlayacak insan da kalmadı ki. Ben isterdim ki onlar saatlerce konuşsunlar, ben tek kelime etmeden onları dinleyeyim. Akarsudan kana kana su içen, çok susamış bir Mecnun gibi kanmalıydım onlardan bana akan sözlere. Keşke çok şey yaşamış ve hayatın özünü kavramış insanlar çıksa karşıma. Yargılamayan, hor görmeyen, sınıf ayrımı yapmayan, kibirden uzak insanları severim ben. Saygı duyar, hayranlık gösteririm. Ama şimdi herkes çok biliyor, çok konuşuyor. Bilenleri susturuyor! Sustum!