Ekşi sözlükte son zamanlarda üstüne tartışılan popüler bir soru olan bu başlık altında farklı görüşler bulunmakta. Öncelikle Medeniyet’in ne demek olduğunu anlamamız lazım. Medeniyetle ilgili ilk karşımıza çıkan tanım ‘Bir ülkenin, bir toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, fikir, sanat çalışmalarıyla ilgili niteliklerinin tümü’ olmaktadır. Medeniyet yani uygarlık; ‘barbarlık durumundan çıkıp törelere bağlı olarak belirli bir yurt içinde birlikte yaşama’ olarak da tanımlandığı çeşitli kaynaklarda görülmektedir.
İkinci tanımda bahsedilen ve aynı zamanda bir toplumun manevi varlıklarını da kapsayan ‘töre’ kavramına yakından bakacak olursak gelenekselleşmiş yazılı olmayan kanun ve kurallar bütünü olduğunu görmekteyiz. Bu tanımlardan yola çıkarak medeniyetin kısıtlamalara ve insanların hareketlerini kontrol etmeye dayandığını söylemek mümkündür.
Toplumları medeniyetleştirenö barbarlık durumundan çıkaran bu kanun ve kuralların bireyler tarafından uygulanması ve kabul edilmesi nasıl mümkündür? İşte tam da bu noktada dinler karşımıza çıkmakta. Dinler bu yüzden medeniyet için çok önemli bir basamak olmuşlardır.
Sorunun cevabına gelecek olursak; hayır, dinler olmasaydı medeniyet gelişmezdi.
Ancak dinlerin güç sahipleri tarafından kendi çıkarlarına geleceği şekilde kullanıldıkları ve bir siyasi malzeme haline geldiğini kabul etmek gerekir. Tarih altından saraylarda otururken halkın açlığa isyan etmesini ‘Tanrının işi’, ‘Tanrıya isyan edilmez’, ‘bu bir sınav’ gibi hala duymaya alışık olduğumuz bir çok söylemle bastırmışlardır. Tanrılardan gelen felaketler güçlü krallar yetiştirmiştir. Yağmur tanrıdan, sel tanrıdan, kuraklık tanrıdan.. Kral, kral aciz bir kul.
Şimdilerdeyse krallar dinleri kullanmayı çoktan bırakmış tanrıcılık oynamakta. Kral aciz bir kul değil artık, o seni cehenneme gönderebilecek bir tanrı! Ve cehennem artık yeryüzünde. Gökyüzündeki cehennem korkusu ile gelişen medeniyet, yeryüzündekinin korkusuyla yok olmakta.