DORİAN GRAY’İN PORTRESİ İLK 50 SAYFA DURUM GÜNCELLEMESİ:
(Spoiler konusunda hassas olan okurlar için uyarı: düşüncelerimi ve hislerimi saklamadığım için okuma zevki bozulma ihtimali olan değerli okurlar için; yazımı okumak ve düşüncelerimi öğrenmek istiyorlarsa bütün kitabı okuduktan sonra ya da kitabın 50. sayfasına geldikten sonra okumalarını tavsiye ederim ^^)
Kitabın ilk 50 sayfası için söyleyebilirim ki tasvirlerde kayboldum resmen. Geri bulunmak istediğimden de şüpheliyim. Yapılan tasvirleri tıpkı Basil gibi çizim yaparak beynimin bir köşesinde canlandırdım. Çıkan sonuç gerçekten muazzam. Tasvirler eski zamanlardaki hoş görünümlü tablolar kıvamında. Bir çizimin içindeymişim gibi hissediyorum. Kaldı ki, insan tasvirlerinde de nedensizce böyle hissediyorum.
Şu ana kadar tüm karakterler arasında Lord Henry’ye biraz takıldım. Lord Henry’nin düşündüren felsefik konuşmaları, sonrasında bir şey sorduklarında söyledikleri hakkında; gülüp ne dedim ki.. unuttum hepsini deyip sürekli alay içerisinde olması..
Farklı bir karakteri var. Düşüncelerini dikkatli okuduğumda; bir insanı delirtebilecek bir ağza sahip ki Dorian’a neredeyse bunu yapacaktı. İnsanlar onun etkisinde çok kalıyor. Tıpkı masadakilerden birisinin dediği gibi..
Çok hoş ancak aynı zamanda korkunç bir insansınız.
İnsanları tesiri altına almaya bayılıyor. Aslında sadistik bir zevk aldığını düşünüyorum. Bir nevi karşı tarafın ruhunu öldürmek gibi.. Bir yerde Basil ile konuşurken demişti ki; bir insanı etkin altına aldın mı artık o insan kendisi değildir. Ondan geriye hiçbir şey kalmamıştır.. Aslında bu şekilde baktığında bir cinayet işliyor. Ve bunu yaparken masada düşündüklerinden yola çıkarak anlayabilirim ki çok eğleniyor, zevk duyuyor. Ne demişti hatta;
“Onlara ruhumdan üfleyip bir süre demlenmesine izin verdikten sonra onlardaki yansımamı, kendimi izlemek eğlenceli..”
Ayrıca çok aykırı bir insan. Birisi ile aynı fikirde olduğunu neredeyse hiç görmedim. Buna ek insanları deney faresi olarak gördüğünden şüpheleniyorum. Hayata anlık zevkler için gelmiş ve bunun için yaşıyormuş gibi bir hali var. Basil ile olan arkadaşlıklarında ne denli samimi çok merak ediyorum. Çünkü kestiremiyorum ciddiyetten bu kadar uzak olup ama felsefe yaptığında bu kadar ciddi olabilen bu insanın beyninde dönen senaryoları. Ayrıca Dorian ile konuşmalarından anladığım kadarıyla güzelliği de bir karakter olarak görüyor. Yani güzelliğimiz aslında kişiliğimize dahildir, hatta en derin kişiliğimiz(düşüncelerimiz de dahil buna) yüzümüzdeki güzelliğimizdir diyor. Garip bir bakış açısı… Doğru ya da yanlış olarak bakamadığım bir düşünce diyebilirim. Ben de estetik kaygısı olan bir insanım ancak yüzümüzdeki güzellik.. bilemedim. Sonuçta sahip olduğumuz ruhun da bir yerde estetik olması gerekir.
Basil ise.. utangaç, kendini sanata adamış ve bence kıskanç bir insan. Paylaşmaktan çekindiği anlar oluyor sanatını. Onu bu konuda biraz anlıyorum. Bazen korkarsın istemsizce.. Dorian ile birbirlerini ilk gördüklerinde bir his vardı içimde diyor Basil. Sanatının ilhamı olacağını ve onu bulduğunu düşünüyor. Evet, Basil için bu kabul edilebilir. Peki Dorian? Aynı hissin onda da yankılandığını söylemişti. Buna anlam kazandırmam zor olabilir benim için.
Henry’nin Basil’e de Dorian’a karşı da biraz acımasız olduğunu düşünüyorum. Basil içindeki en derin duyguları Henry ile paylaştığında Henry bunu benim açımdan bir oyuncağı haline getirdi yine. Bazen sınırlarını bilmediğini düşünüyorum. Dorian’ın beynine resmen “yüzünden başka değerli hiçbir şeyin yok. Ki o da geçici. Gittiğinde gülemeyeceksin” ana fikrini ince ince işledi. Zehrini saldı. Sanatı için yanıp tutuşan Basil Dorian’a onun resmini gösterdiğinde gelen tepkileri beklemiyordu. Dorian’ın güzellik hakkında söyledikleri..
“Güzelliği solup gitmeyecek her şeyi kıskanıyorum. Senin yaptığın portremi kıskanıyorum. Benim kaybedeceğim şeye o neden sonsuza dek sahip olsun? Geçen her dakika benden bir şeyler alıp götürürken ona bir şeyler katıyor.”
Burada kitabın içine radyomla girip Dorian için “Ajda Pekkan-her yaşın ayrı bir güzelliği var” şarkısını açmayı diledim. Henry’nin söylediklerini kafaya takıp üzüldüğünde ben de üzüldüm…
Dorian bir portre olmak istediğini daha doğrusu yaşlananın kendisi değil de portre olmasını dilediğini söylediğinde Basil’in samimi düşünceleri.. Neyse ki portrem yaşlanmıyor, yoksa sanatım ne olurdu dediğinde aslında arkadaşı ve sanatı arasında yani iki çok sevdiği şey arasında kalmıştı. Dorian o an için üzüntünün ve hiçliğin verdiği etkiyle Basil’e çok kızdığında ona da hak verilmesi gerektiğini düşünüyorum her ne kadar Basil’e üzülsem de. Neticede Dorian Henry tarafından sadece bir anlığına zehirlendi. Basil Dorian için o bıçağı alıp portreyi kesmeye gittiğinde neyseki Dorian onu durdurdu. Basil “sanatımın ne kadar değerli olduğunu anladın mı?” diye sorarken hüznü ve anlaşılma isteğini hissettim. Bu sayfalara kadar hikayenin belli ki şamar oğlanı Basil’di.
Henry’nin amcasının meşguliyeti için bir yerde “aristokratların kadim işi olan hiçbir şey yapmamak” denmişti. Ah Oscar : )) dönemin aristokratları bu dediğine üzülebilir küçük kek. Kitaptaki karakterlerin davranış tasvirlerini çok beğendim. Ayrıca her karakterde anlamsızca birine gönderme yapıyormuş gibi hissediyorum. Örneğin halasına yemek için gittiğinde Henry, masada beraber oturduğu insanlar…
DOCTOR VE-X ile “Dorian Gray’in Portresi-50 sayfada’yı okudunuz. Bir sonraki yayında görüşmek üzere..^^