BAŞARILARIMLA DEĞİL, HER ŞEYİMLE BEN

Herkese selamlar. Bu haftaki yazımda belki kendinizin, ya da çok yakınınızda olan bireylerin sahip olduğu ve sendrom olarak nitelendirildiğinin farkında olmadan yaşıyor olabileceğiniz bir sendromdan bahsedeceğim. Bahsini etmek istediğim sendromun adı kimlik hırsızlığı (sahtekar) sendromu. Ben daha adını ilk duyduğumda çevresine zarar veren bireyleri konu alan bir sendrom okumayı bekledim; okumaya başladığımda ise tam aksi bir durumla, kendine zarar veren bireyleri konu alan bir sendrom ile karşılaştım. Siz de sınavdan yüksek not aldığınızda “Zaten sınav kolaydı.” Deyip, düşük not aldığınızda “Sen hep böylesin zaten, çalışmaların da boşuna, emekler de boşuna” deyip kendinize kızarak hakaretlere varacak derecede yerdiniz mi? Ya da güzel bir yemek yapıp övgü aldığınızda “aman canım ne var bunda, siz çok abartıyorsunuz.” Deyip yemeğinizin dibi tuttuğunda “Bir şeyi de becer ya.” Deyip kendinize öfke kustunuz mu? Cevabınız evet ise siz de başarılarınızı tesadüfi bir olay olarak nitelendirip, başarısızlıklarınızı göklere çıkaranlardansınız. Kendinize değil de başarısızlıklarınıza dev aynasından bakıyorsunuz diyebiliriz.

 Bu sendromla ilgili ön bilgi verdiğime göre gelin şimdi de ayrıntılı olarak ele alıp, örneklerle somutlaştıralım. Başarılarını kabullenmeyen, kendilerine aitmiş gibi hissetmeyen, emek sonucu olmasından ziyade tesadüfi ya da şans eseri olduğunu düşünüp içten içe kendini tüketen bireyleri esas alır. Kendilerini sürekli yetersiz görüp ne kadar başarılı olurlarsa olsunlar tatmin olmazlar. Başarılarını herkesin yapabileceği, sıradan, kolay işler olarak görürken başarısızlıklarını ise gözlerinde çok büyütürler. Çevresindeki insanların onları değerlendireceği hissiyatı bile endişelendirmek için yeterlidir. Bu değerlendirmelerden olumlu etki oluşturup bir nevi geçer not almak için yetersizliklerini örtbas edip kendilerini sahtekar gibi hissederler. Bu sahtekarlık duygusunu hafifletmek, belki de kendilerine kendilerini ispatlamak için çok fazla çalışırlar.  Aslında tüm bunlar göz boyamaktan çok onların çabası, gayretidir. Lakin böyle görmek ve düşünmek yerine çürütücü düşünceye teslim olurlar. 

Kimlik Hırsızlığı Sendromu genellikle kadınlarda, başarı beklentisi yüksek ailelerin çocuklarında ve mükemmeliyetçi kişilerde görülmektedir. Çevresindekiler çok fazla beklentiye girdiğinde, bu beklentileri karşılamak için çaba harcarken farkına varmadan üstüne binen yüklerin altında ezilen bireylerde görülmektedir. Tam bu noktada Erik Erikson Psikososyal Gelişim Dönemlerinde okul çağını kapsayan çalışkanlığa karşı aşağılık duygusu evresine yer vermektedir. Bu evrede olan bireylere öğretmenleri, ebeveynleri yapabileceğinin üstünde sorumluluk yüklediği takdirde birey aşağılık duygusuyla baş başa kalıp, başarısızlık hissi yaşayabilir ve bu hissi de tüm hayatına yayabilir. 

 Büyük bir üne sahip olan ve pek çok insanın idolü olup, hayranlığını kazanmasına rağmen kendini tatmin edemeyen yazarlar, sanatçılar, iş adamları da bu sendroma sahiptir. Lady Gaga, Facebook üst düzey kurucusu Sherly Sandberg, şarkıcı ve söz yazarı Dawid Bowie, Harvard Hukuk Okulu mezunu Michelle Obama gibi isimler de bahsini ettiğim bireyler arasındadır. Yani bu sendrom bizim başarılı ya da başarısız olmamızdan ziyade kendimizi ne miktarda tatmin ettiğimiz ve nasıl algıladığımızla ilgilidir.

Bu düşüncelerin yıpratıcı etkisini tecrübelemiş, yakından şahit olmuş bir birey olarak bu sendroma sahip olan herkese sesleniyorum: Başarı da bizim, başarısızlık da. Bizi biz yapan tek şey iyi neticeler değil, yaşadığımız her şey. Bilinmeli ki biz, diğerlerinin bizim hakkımızda iyi düşünmesinden de, başarısızlıkların ört bas edilme gayretinden de, mükemmel olmaktan da daha kıymetliyiz; çünkü pek çok şeyin tekrarı varken kendimizin tekrarı yok. Biriz, biriciğiz.

Feyza Ünsa 

Cansa\'nın kalemi
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
İNANMA KİMSEYE (ufak bi anıı ;)
Sonraki
Düşük Özgüven

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.