BİLGİSAYAR İLE BAŞLAR:
Çocuk yaşta her eve olmasa da , çoğu eve bir bilgisayar girer. Bizim için adeta o yıllarda büyüleyici , sihirli bir makine. Oyun oynamak , internette gezip tozmak , yeni insanlar ile tanışmak , film izlemek veya alışveriş yapmak. Öyle sınırsız ki bilgisayarlar , bizim o yıllarda kendimizi dünya hükümdarı gibi hissetmememiz imkansız olurdu. Her şeyi yapabilirdik. Her zaman açabilirdik. Tabi ailemiz gelip “çocuğum neden dışarıya çıkmıyorsun.” tiratları atana kadar.
Asosyal bir neslin , yetişmesindeki en kilit rol; bilgisayarlardır. Günümüzde her ne kadar yerini telefona bırakmış da olsa , asıl gelişim çağı olan 6-10 yaş aralığındaki çocuklar , daha fazla özgürlük tanıdığı için genelde bilgisayarı tercih eder. Tabi yaş ilerleyip , ortaokul veyahut lise ye geldiğinde bu sefer işler tersine döner dönmesine de , olan yine o yaşta ki çocuklara olur.
Anne baba ne yapsın. Ya garipser kabullenir ya da tam tersi çocuğu sürekli dışarıya gönderip sokağı tattırmak ister. Bu yüzden de Sürekli okul-ev arası mekik dokuyan ve evde aile ile ilişkileri eksi derecelerde seyir eden gençler olurlar.
KARANLIK LİSE DÖNEMİ:
Kendileri gibi , az gezen , az konuşan , topluluk içinde çok dikkat çekse de hiç dikkat çekmeyen bir dost bulurlarsa eğer bu yazacaklarımın dışında güzel veya fevkalade lise yılları geçirebilirler. Ama eğer bulamazlarsa daha sıkıcı bir lise hayatı onları bekler.
Kendimden örnek vermem gerekirse; lisede genel olarak susan , konuşturulursa az ama öz konuşan bir öğrenciydim. Orta halli ve standart bir başarı ile mezun oldum. Şansıma kafa dengi arkadaşlarım vardı ama herkes ben kadar şanslı olmaz.
Sonuçta yalnız olan , sessiz olan insan , sırf dikkat çekmek için kişiliğini karakterini değiştirmez. Genelde susmayı tercih eder kendi halinde okul bitsin de eve gideyim diye içinden geçirir.
Ezerler de bunu okulda “neden konuşmuyorsun , niye sessizsin , dilini kim yuttu.” veya daha da ileriye giderler. Sataşmaya başlarlar , sararlar ve sardın mı tam sararlar. Üzülür aslında onlar da içten içe. Çünkü bir daha gelmez lise sıraları. Hayatın en güzel yılları. Çöpe gitsin istemez arkadaşları da işte. Huydur değişmez ki. Değişse de anca yıllar sonra değişir. Giden insanlar olur , kalan kendisi. Sonrası malum.
Yeni arkadaşlar , yeni çevre , yeni bir siz.
Tabi kimi zamanlarda eski dostlara denk gelirler. Onlar da “ya sen eskiden böyle değildin ne güzel muhabbeti saran birisi olmuşsun.” Diyorlarsa işte o zaman olmuşsunuz demektir. Ama onları da geçiştiriyorsanız vay sizin halinize.
DIŞARIYI BENİMSEMEK HER İNSANIN İHTİYACI:
AVM , kafe , lokanta , sahil veya tiyatro , sinema , konser , fuarlar vesaire. Dışarıda olan çeşitliliği fark etmen gerekli. Evet evim evim güzel evim diyoruz ama eve kendimizi hapsetmenin lüzumu yok. O da gerekli evet. Evde durmak da lazım. İnsanız sonuçta. En çok ya işimizde ya evimizde olmamız gerek ki başarılı olalım bu hayatta.
Sokağı , limanı , ormanı. Yani kısaca dışarıyı sevmek gerekir. Evim evim diyerek , evde durarak , ömür geçer geçmesine de tadı tuzu mu olur öyle.
İlla ki o dört duvar boğar adamı. Bir market , bir kasap , ya da herhangi bir şeyi bahane eder ve gider. Gezer , dolaşır. Kafasını dağıtır. Sonra döner tekrardan evine. Sanki dışarı işkence diyarı gibi bir yüz ifadesi ile. Sevmez dışarıyı.
Ama sevmeli. Belki ömürlük bir insan ile şans eseri tesadüf sonucu tanışacaksın , o gün çıktığın için de şükredeceksin.
Sonra neden yalnızım diyorsun. Yalnızlığa kendini sen itiyorsun.
Evde dönmüyor ki bu koca dünya. Feleğin sillesini yemediysen ne deneyimin var ki. Çıkar başını dışarıya , deve kuşu değilsin ya.
Z KUŞAĞININ KAMERA ARKASI:
Sanal da popüler olup , markette poşet istemeye çekinen bir nesil yetişiyor gözlerimizin önünde. Argo ağızına yuva yapmış , durgunluktan uzak , asabi ama bir o kadar da içine kapalı.
Z kuşağının bir üyesi olduğum kimi zaman garibime gidiyor. “Ulan ne garip bizim kuşak ya her türlüsü var bizde.” Diyorum aklıma geldikçe. Cidden ne garip bu z kuşağı.
Popüleri , gösterişçisi , romantiği , ders delisi , kitap kurdu , kafe müptelası , oyun bağımlısı derken öyle çok tür yaşıtım var ki. Ben bile hayret ediyorum kimi zaman.
Çünkü bizden öncesi daha bir kısıtlı. Genelde bilindik tiplemeler.
Sürekli bahsedildiği kadar var Z kuşağı. Onların içinde bir de benim tabirimle “AZ Kuşağı” dediğim bir kesim var. Yazı boyunca bahsettiğim asosyal kesim. Çoğu konuşanlardan da sosyaldir diye bilindik bir cümle kurmayacağım. Her insan aynı olamıyor çünkü.
Emin olun o Z kuşağında , yavru kedi masumluğunda ve kaplumbağa utangaçlığında olanlar da var.
Onlar dünyanın tatlı yüzü. Hayatta iyi insanlar da varmış dedirten. Bize umut veren.
DÜNYANIN SONU DEĞİL:
Asosyal veya Az sosyal insanları severim aslında.
Bana çok samimi , sempatik gelirler. Geçmişimi anımsar bir köşe de iç geçiririm. Nereden nereye diye.
Yerinde konuşmak güzeldir. Bazen asosyal olmak da gerekir. Her arkadaş ortamı da laf sokmaya müsait değildir. Şu her ortamda laf sokan arkadaşlar ne düşünüyor anlamıyorum. Birini düşürerek mutlu olmak bence acizlikten fazlası değil.
Ha eğer fazla asosyal ise arkadaşımız , ufaktan iki dokundurursun lafı açılsın diye. O da konuşmaya başlar. Yine de fazla kırmadan yapmak gerek. Fazlası zarar. İnsaniyetimizi bozar.