artık bir boşluk içinde yaşamak istemiyorum.

Fotoğraf sahibi: Ruth Currie (@Ruth Currie on Pexels)

Şimdiye dek geçen bunca zamana rağmen kendimi olduğum gibi kabul etmedim,edemedim. Şu anda bu satırları yazarken de bulunduğum kişiyi kabul edebildiğimi söyleyemem.Hep dışarıdaki insanlarla kıyasladım kendimi.Üniversiteye yeni başladığımda kalabalık arkadaş gruplarına imrendim önce. Lise arkadaşlarımla biz de bu grupların dışarıdan gözüktüğü gibi mutluyduk. Şimdi hepimiz farklı şehirlerdeydik ve ben yalnızdım.Okula başladığımdan beri yalnız hissetmediğim bir an olup olmadığını merak ediyorum.Yemekhanede yemek sırası beklerkenki halim geliyor gözümün önüne, yalnızdım.Sırada beklerken, bir kenara geçip yemeğimi yerken,kahve içerken,kenarda bir yerlerde otururken. Neden yalnızdım? Mutlu gözüken arkadaş gruplarına imrenmeme rağmen herhangi biriyle arkadaş olmak istemedim.Kendimi tanıtmak, kalbimi açmak, hoşlandığım şeylerden ve kendimden bahsetmek istemedim.Birkaç denemede bulundum aslında içten içe istemediğimi söylesem de ancak hiçbiri tatmin edemedi beni. Birincisi, bu okulda kalıcı değildim ki…Seneye başlarken de okulu tercih listeme eklerken de burada bir gelecek inşa etmeyi düşünmedim, benim inşa etmek istediğim gelecek daha farklı olsun istiyordum.Planlarım,netleştiremediğim hedeflerim farklıydı bir kere.Kendime hiç dışarıdan sesli bir şekilde itiraf edemesem de, ne istediğimi bilemediğimi söylesem de o belirsiz, cılız sesi bastırmak istercesine burada bir hayat kurma ihtimalini kesip attım keskin bir itirazla. Bu okulda devam edemeyeceğimi şimdiden planlamışken, çoktan kafamda başka şeyler kurmuşken neden arkadaş edineyim dedim kendime.Zaten gideceksem, birilerine,bir yere bağlanmanın ne anlamı vardı.Benim gözümde her yeni insanı tanımak, duygusal bir sorumluluk almak demekti.Bağlanmaktan ve bana bağlanmalarından korktuğum için adım atmadım kimselere.Tüm bunları düşündüğüm sıralarda kendimi yine dışarısıyla kıyaslamaya devam ettim. Bu sefer kampüs içindeki kızlarla kıyaslama başladım.Onları bir kenara, kendimi başka bir kenara koydum.Yüzlerini inceledim, seslerini, gülüşlerini duydum.Kıyafetlerine baktım, saçlarına baktım.Hemen ardından ise kendime baktım.Kendi yüzüme, saçıma, kıyafetlerime.Onlar kadar güzel olmadığımı düşündüm.Kendime güzel demek istemedim ama güzel olmadığımı da kabullenmek istemedim.Sanki bir şekilde bende eksik olan bir şeyler vardı.Ben makyaj yaptığımda neden onlarınki kadar güzel gelmiyordu gözüme?Hoşuma giden bir kombin yapmış olsam bile neden onları gördüğümde mutsuz hissediyordum? Onları görmek, onları her anlamda görmek beni mutsuz ediyordu.Onları görmesem de pek mutlu değildim zaten kendimden.Ama onları bu kadar güzel görmek bir bıçak gibi saplandı göğsüme.Hiç tanımadığım bir kızın ne kadar güzel olduğunu kendime söylemek sadece birkaç saniyemi alıyorken kendime hiç bunları söyleyemediğimi, bunları hissedemediğimi bilmek, yüzleşemediğim gerçeğini bir aynada görür gibi görmek istemedim.Çevirdim başımı, yüzleşmek istemedim.Benim aklımda hep bir şeyler vardı;yapmak istediğim çok şey, olmak istediğim çok kişi.Geçen zaman içinde hiçbiri olamadım, olmamaya devam ettim.Kendi gerçeğimle hayalimdeki Sıla arasındaki uçurumdan atladım defalarca.Elimdeki gerçek ben, şimdiye kadar olduramadığım parçalardan, yarım yamalak bir bütündü sadece.Hiç güzel şeyler olmadı değil, hiç mutlu hissetmedim de değil. Ama sormak istiyorum kendime.Neden çok sevdiğim kurdela şeklindeki küpeleri takmak için illa ki en güzel kıyafetlerimi giymeyi bekledim? Çok sevdiğim, beğenerek aldığım kolyeler neden takı kutumdan dışarı çıkmadılar hiç? Doğu Ekspresinde Cinayet kitabına neden başlamadım? Neden okulun kütüphanesine gitmedim? Kampüs içerisine o kahve dükkanı açıldığında neden gitmedim? Katıldığım kulüplerin buluşmalarına neden gitmedim? Sahi, en son ne zaman açıp birkaç sayfa bir şeyler okudum, yazdım? En son ne zaman yoga yaptım vücudumu esnetmek için? Sağlıksız bir şekilde kilo aldığımı bile bile neden abur cuburu kesmedim? Vitaminlerimi, ilaçlarımı ne kadar süredir düzenli kullanmıyordum? En son telefona bakmak dışından neler yaptım ki ben?Kendim için neler yaptım, isteklerim için neler yaptım? Bomboş bir ‘bilmiyorum’ cevabı verebiliyorum bu sorulara sadece. Bilmiyorum.En son ne zaman kendi iyiliğim için bir şey yaptım, gerçekten yaşadığımı hissetmek için bir şey yaptım bilmiyorum. Yapamadığım her şey ve yaptığım tüm hatalar zaten içimi her daim yakan bir pişmanlık cehennemiyken, devam ettim cehennemin ateşini körüklemeye. Suçluluk, pişmanlık bir sokak köpeği misali takip etti beni hayatım boyunca.İçimde büyüttüm onu bir annenin karnında büyüttüğü bebeği gibi. Her şeyden çok sarıldım ona, koruyup kolladım titizlikle. Kendimden vazgeçtim de, hayatımı zindan etmekten vazgeçemedim. İçine saplanıp kaldığım bataklık, bildiğim tek şey olmaya başlayınca, batmadan önce nereleri bilirdim, unuttum. Nasıl olduğuma dair sordukları soruları cevaplamak istemedim.Kötüye gittiğini ne kendime söylemek istedim ne de onlara. Sakladım bir sırmışcasına, ortaya çıkarmak istemedim.’Ben aynıyım, her şey aynı’ diyeceğim zamandaki yüz ifadelerini, hayalkırıklığıyla bana bakacak olan  gözlerini görmek istemedim. Hayallerin ne, hedeflerin ne sorularını da yanıtsız bıraktım hep.Bir karar vermekten korktum belirsizliğin tatlı sularına süzülürken. Çabalamaktan korktum, derinlere gömdüğüm hayalleri uyandırmaktan korktum. Kendime sormaktan korktum yine, ne istiyorum ben diye. Bu soruyu sorarsam devamı hız kesmeksizin gelirdi, biliyordum. Bir kere araladığında kapadığın kapıları, güneş ışıklarının karanlığa sızmasına engel olamazsın. Neden bir şeyler yapmadım sorusuyla baş başa kalmak istemedim. İçimdeki cehennemin ateşini harlamak istemedim. Hala daha iyi olduğumu söyleyemem. Buraya kadar gelip bunca şey yazdıktan sonra klavyenin tuşlarına bakıyorum öylece, başlangıcın sonunu nereye bağlayacağımı düşünürcesine. Güzel haber, kilo verdim ve çok sevdiğim bana çok yakışan o pantolonu giyebiliyorum artık.Kötü haber, üstüne bu kadar çok konuştuktan sonra bile hala nasıl istenir iyileşmek, bilmiyorum.Ama bir şey hatırlıyorum, iyileşmenin ne demek olabileceğine dair. Karabiga’da olduğumuz bir gece kuzenimle sahilde geziyorduk.O fotoğraf çekerken ben kumun içinde örtülü deniz kabuklarını topluyordum. O gece hep esti rüzgar.Saçlarımı, elbisemin eteklerini uçurdu durdu.O gece; orada olmayı, o anda bulunmayı çok sevdim. Denizin kokusunu, dalgaların sesini, kumda bıraktığım ayak izlerimi ve avcumda tuttuğum kumlu deniz kabuklarını çok sevdim. Elime bulaşsa bile kum, çok sevdim. Ve o gece, o sahilde deniz kabuklarını arayıp toplamanın ‘iyileşmek’ olduğunu düşündüm.İyileşmenin, deniz kabuklarını toplamak gibi bir ‘an’ olduğunu düşündüm. İyileşmenin, o gece hissettiğim gibi ‘huzurlu’ olduğunu hissettim. İyileşmenin; o gecenin karanlığı ve o denizin birleşimi tarzında bir şey olduğunu düşündüm. Düşündüm de düşündüm. Eve gitmek istemedim o gece, daha çok orada durmak, daha çok yürümek ve daha çok duymak istedim denizi. Ama bilinen o ki, her güzel şeyin bir sonu var. O gece eninde sonunda eve dönmüş olsak bile, bana o anın nasıl hissettirdiğini unutmadım.Topladığım deniz kabuklarını ise sakladım bir kutu içerisine. İyileşmenin nasıl hissettirdiğini, hissettireceğini biliyorum artık. Daha fazla saplanmak istemiyorum bataklığa.Daha fazla kapılı kapılar ardındaki karanlıklar içerisinde oturmak, beklemek istemiyorum. Iskalamak istemiyorum, kaçırmak istemiyorum hayatı.Yaşayamadan ölmek istemiyorum, hele ölmeyi hiç istemiyorum.Genç olmak, nefes almak bu kadar güzelken yitirmek istemiyorum bu günleri. Gerçek dünya; benim zihnimde kurduğum dünyadan çok daha büyük, görebiliyorum.Çok fazla kelimeye de ihtiyacım yok aslında bitirmek için bu yazıyı.Dediğim gibi, 14 kilo verdim artık o pantolon bana oluyor,çok da yakışıyor.Kurdela şeklindeki küpelerimi her fırsatta takmaya çalışıyorum, defterime daha çok yazıyorum.Sevdiğim o kahveden daha çok içiyorum. İngilizce kulübüne katıldığım o ilk an için çok minnettarım, kahve içmeyi teklif etmemle başlayan arkadaşlığımı da seviyorum. Artık yemek sırasında beklerken yalnız değilim, ilk kez sesli bir şekilde gelecekte olmak istediğim o ‘şeyi’ söyledim.Herkes duydu, ben de duydum.Saçlarım şekilsiz değil artık, perçem kullanmaya devam ediyorum, bana yakışanı buldum.Daha yolun çok başında olduğumu düşünsem de tutunmaya başladığımı hissediyorum inceden bir yerden. Eskisi gibi devam etsin istemiyorum.Artık bir boşluk içinde yaşamak istemiyorum.

shirasword
drifting away
Önceki
Çabalamaktan yorulmayan çabasızlıkan yorulanlar

Çabalamaktan yorulmayan çabasızlıkan yorulanlar

Sonraki
Pera Palace’ın Gizemi

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.