Değerli okurlar, okumaktan, araştırmaktan, ilgili film ve belgeselleri izlemekten çok büyük keyif aldığım bir konuyla ilgili yazı dizisine başlıyorum. Bu vesile ile çoğu şeyi en baştan tekrar okuyup araştıracağım ve sizlerle paylaşacağım. Keyifli okumalar diliyorum.
İlk olarak dünyayı ikinci kez savaşa götüren devletlerden ve ortamı geren olaylardan bahsedelim. Almanya, İtalya ve Japonya’nın başını çektiği Mihver Devletleri ile İngiltere, Fransa ve ABD’nin oluşturduğu Müttefik devletleri, resmi olarak 1939’dan 1945’e kadar dünyayı birbirine katmışlardır. Savaşı başlatan militarist ve milliyetçi düşüncelerin hâkim olduğu Mihverler olmuştur. Müttefiklere de dünyayı savunma görevi düşmüştür. Almanlara karşı savaşan en büyük güç ise SSCB idi.
Savaş Almanya’nın Polonya’ya saldırması ile başladığına göre Almanya’nın neden savaş çıkardığına ve Polonya’ya saldırana kadar izlediği politikalara bakalım. 1. Dünya Savaşı sonrası Almanya’nın imzaladığı Versay Antlaşması ile Almanlar ciddi bir şekilde aşağılanmış, çok büyük savaş tazminatı ödemeye mahkûm edilmiştir. Borçları ödeyebilmek için karşılıksız para basılmış ve hiperenflasyon meydana gelmiştir. İşsizlik ve açlık had safhaya ulaşınca her toplumda olduğu gibi Alman halkı da radikal fikirlere kapılmaya başladı. Savaş için gereken tek şey Adolf Hitler’di. 1. Dünya Savaşı’nda onbaşı olarak savaşmış ve demir haç nişanı almıştır. Alman İmparatorluğu’nun teslim olduğu haberini hastanede yaralı iken almış ve büyük bir nefretle dolmuştur. Yaptığı etkili konuşmalarla birçok kişiyi çevresine toplamıştır. Savaş sonrası dağıtılan ordudan ayrılan askerler, Nazi Partisi’nin (Ulusal Sosyalist Alman İşçi Partisi tam adıdır) paramiliter grubu olan SA’e katılmaya başladılar ve parti gittikçe güç topladı. SA grupları parti muhaliflerini şiddetle sindirmeye çalıştılar. Hitler önce darbe girişiminde bulundu ancak başarısız oldu. Müebbet hapis cezası alması gerekirken, mahkemede hakimlere yaptığı müthiş demagoji ile çok kısa bir sürede hapisten çıktı ve demokratik yollarla iktidara geldi. Cumhurbaşkanı Hindenburg komünistlerdense Hitler’i tercih etti ve 1933’de Hitler şansölye olarak atandı. Hedefi Almanların yaşadığı toprakları (lebensraum) tek bir çatı altında toplamaktı. Hitler’in günah keçisi ise komünistler ve Yahudilerdi.
İtalya 1. Dünya Savaşı’ndan istediğini alamamış, sanki savaşta yenilmiş gibi dar bir sömürge sahası ile yetinmek zorunda kalmıştır. Siyasi karmaşa ve ekonomik şartlarda Benito Mussolini’nin faşizmi yükselmiş, hayal kırıklığına uğramış olan İtalyan halkına ülkeyi Roma İmparatorluğu’ndaki ihtişamlı günlerine taşıyacağını vaat etmiştir. Destekçileri ile birlikte Napoli’den Roma’ya iktidarı almak için yürümüş, Kral III. Vittorio Emanuele krizi şiddetsiz bir yolla aşmak için Mussolini’yi başbakan olarak atadı. Hitler’in başarısız darbe girişimi de bu olaydan ilham almıştır. Ayrıca partilerinin paramiliter grupları olan İtalyan Kara Gömlekliler ve Nazi SA’leri, benzer şekilde iktidara gelmelerinden önce parti muhalifleri ile özellikle de komünistlerle şiddetle mücadele etmişlerdir.
Savaş sonrası sahip olduğu sömürgeler hızla sanayileşen Japon ekonomisine yetmiyordu. Daha fazla ham madde için Marco Polo Köprüsü Olayı ile 1937’de Çin’e savaş açan Japonya, 1941 yılında meşhur Pearl Harbor Saldırısı ile büyük savaşa dahil olmuştur. 2. Dünya Savaşı’nda en son yenilen Mihver tarafı olmuştur. Ağustos 1945’de ABD Japonya’ya üç gün arayla iki tane atom bombası atmıştır ve savaş sona ermiştir.
Görüldüğü üzere savaşı çıkaran taraflarda bazı ortak özellikler mevcut. Ham madde arayışı, ihtişamlı bir imparatorluk özlemi, ekonomik sıkıntılar ve de aşağılanmışlık duygusu militarizmin yükselişine ve savaşa sebep olmuştur diyebiliriz kısaca. Ekim 1939’a kadar Hitler’in Avrupa’da izlediği politikalar tansiyonu yükseltmiştir.
Hitler ilk olarak Versay Antlaşması’nın dayattığı şartları ihlal etmeye başladı. Ordudaki sınırlamaları kaldırdı ve askeri harcamaları artırdı. Askerden arındırılmış bölge olan Rheinland’a asker sokmuştur. İngiltere ve Fransa sadece protesto etmekle yetinmişlerdir. Bundan cesaret alan Hitler de politikalarına devam etmiştir. 1939’da Avusturya’nın ilhakı (anschluss) ile başlayan Lebensraum, 1939’da Çekoslovakya’nın önce Südet bölgesinin sonra da kalanının Alman topraklarına katılması ile devam etmiştir. Polonya ile olan Danzig sorunu diplomatik yollarla çözülemeyince, Almanya’nın Polonya’ya savaş ilan etmesi ile İngiltere ve Fransa da Almanya’ya savaş açar ve böylece 2. Dünya Savaşı başlar. Ayrıca Polonya saldırısından önce SSCB ile saldırmazlık paktı (Molotov-Ribbentrop Paktı) imzalanmış. Savaş geliyorum diye bağırmıştır.
Sibirya ve Moğolistan sınırlarında SSCB ile sürtüşen Japon İmparatorluğu ile Almanya yakınlaşmış ve 1936’da Anti-Komintern Paktı’nı imzalanmıştır. Daha sonra sırasıyla İtalya, Macaristan ve İspanya pakta katılır. Buna göre içlerinden birisine Sovyetlerin saldırması halinde diğerleri destek olacaktır. Ancak Alman-Sovyet savaşında Franco’nun İspanya’sı tarafsız kalmıştır.
Bu gergin ortamda bir de İspanya İç Savaşı 1936’da başladı. İkinci İspanya Cumhuriyeti’nde General Franco önderliğinde bir grup asker isyan etti ve iç savaş başladı. Franco önderliğindeki milliyetçiler ile Katalonya ve Bask bölgesindeki komünistlerin dahil olduğu cumhuriyetçiler savaşın taraflarıydı. Hitler ve Mussolini pilotlarını ve zırhlılarını Franco’ya gönderdi. Asıl amaçları yaklaşan büyük savaş öncesi silahlarını denemekti. Sovyetler ve Meksika da cumhuriyetçilere diplomatik olarak destek oldu. İç savaşı Franco kazandı ve Avrupa’da bir tane daha diktatörlük kuruldu. Ancak Franco, Hitler ve Mussolini’nin aksine 2. Dünya Savaşı’na katılmadı.
İşte tüm bu ortamda İngiltere ve Fransa’nın sabrını taşıran şey Almanya’nın Polonya’ya saldırması oldu ve kaçınılmaz olan başladı.
Kapak Fotoğrafı: Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı imzalanıyor. Masada imzalayan Sovyet Dışişleri komiseri Vyaçeslav Molotov, arkasındaki Alman Dışişleri Bakanı Joachim von Ribbentrop, solundaki Josef Stalin.